YAKLAŞIK 35 SAAT SÜREN VE 1 000 HA ALANDA ETKİLİ OLAN HATAY/İSKENDERUN YANGINININ
ETKİSİ, TAHRİBATI HİROŞİMAYA ATILAN ATOM BOMBASININ 3 KATINA EŞDEĞERDİR
Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelerde, tarihin çok eski çağlarından beri, küçük ya da büyük ölçekli yinelenen orman yangınları olağan olaylardandır. Orman yangını olgusunun temel nedenlerinden biri bölgenin kolaylıkla ateş alabilen bitkisel yanıcı tipi, diğeri ise bölgesel iklim özellikleridir. Dağlık topografya, çok sayıdaki yerleşim yeri ve yoğun nüfusun da bu olgudaki artırıcı etkisi göz ardı edilemez. Bu nedenle, serbest koşullar altında ve açık alanda çıkıp gelişen bir orman yangınını tanımlayabilmek, oldukça zordur. Bugün için, ulaşılmış bulunan göz kamaştırıcı teknolojik düzeye karşın, orman yangınları konusunda yanıtlayamadığımız soruların sayısı, atom bombası konusunda yanıtlayamadığımız soru sayısının kat kat üzerindedir. Farkına varılamamasına karşın, sıradan sayılabilecek bir orman yangınında sıradan bir atom bombasının açığa çıkarabileceği miktarda enerji açığa çıkarabilmektedir. Örneğin, 35 saat süren ve yaklaşık 1000 hektar orman alanının yandığı İkinci Dünya Savaşı sonlarında Hiroşima kentine atılan 20 kilotonluk atom bombasının çıkardığı enerjinin, yaklaşık olarak, üç katına eş değerde enerji açığa çıkmış ve üç katı tahribata neden olmuştur. Bir başka ifade ile bu yangının her 11 saatinde bir atom bombası patlamıştır.
Bu iki örnek orman yangınları konusundaki ön yargı ve savlarımızın yeniden gözden geçirilerek sorgulanması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Çok az sayıda yangın, çeşitli nedenlerle, ilk müdahale ekiplerinin denetiminden kaçarak büyük bir yangına dönüşebilirler. Büyük yangınlar (100-500+ ha) sayısal olarak yangınların %2-3 oluşturmalarına karşın yangınlarla mücadele bütçesinin neredeyse tamamını (%95) tüketirler. Bu rakamlar, orman yangınları konusunda dikkatlerin büyük yangınlar üzerinde yoğunlaşması gereğini açıkça ortaya koymaktadır. Orman yangınlarıyla neden olunan ekolojik ve maddi zararların (yanan en, fabrika, vb) büyük bir bölümünden de bu büyük yangınlar sorumludurlar. Bu nedenle, orman yangınları yönetiminde temel sorun, çıkabilecek yangınların büyümelerini engelleyebilecek önlem ve tekniklerin uygulanabilmesidir.
Ülkemizde orman yangınları, çıkan yangınları, ne pahasına olursa olsun, en kısa süre ve küçük alanda söndürme odaklı, agresif mücadele stratejisiyle ele alınmaktadır. Agresif söndürme mücadelesi, yanıcı, yönetimi, orman içi ve bitişiğindeki yapıların yanma risk standartları gibi konularla ilgilenmediğinden, söndürülen her yangın sonradan çıkması olası yangınların büyüme ve şiddetlenme risklerini artırmaktadır. Son on yıllarda yaşananlar biraz da bu stratejinin sonuçlarıdır. Yapılması gereken yangına uyumlu, yani orman yangınlarıyla birlikte yaşamayı kabul eden toplum oluşturmayı da kapsayacak biçimde Orman Yangını Yönetimine geçmektir.
Yaklaşık 35 saat süren ve bin hektarlık alanda etkili olan Hatay yangını bu tek boyutlu orman yangınlarıyla mücadele stratejisinin çarpıcı örneklerini vermektedir.
İlgililer yangın sırasında rüzgar hızının 70 km/saat (standart bir aletle ölçülüp ölçülmediği konusunda bilgi yok) olduğunu söylemekte ve yangının büyümesini bu neden üzerinden açıklamaktadırlar. Bu hız 35 saat süresince sabit kalmamış olması mümkün değildir. Basının servis ettiği görüntülerin incelenmesi bu kanıtlamaktadır. Görüntülerdeki alev ve duman sütunlarının eğimi rüzgar hızının çok daha düşük olduğunu da belgelemektedir. Rüzgar, nispi nem, sıcaklık, yanıcı gibi konular orman yangınlarında son derece önemlidir. Ve yangın sırasında değişik noktalarda sürekli ölçülmeleri ve kayıt altına alınmaları gereken konulardır. Yangın sırasında sadece bu tür ölçümler ve kayıtlarla ilgilenen uzman gruplarının görevli olmaları yangınlar konusunda deneyim ve bilgi birikiminin olmazsa olmazıdır. Ülkemizde bu tür uygulamalar maalesef yoktur. Hemen her yangında yaşanan panik ve organizasyon karmaşası bunun bir sonucudur.
Benzer biçim de, bir yangının çıkışıyla birlikte sadece yangının çıkış nedeni ve failini bulmakla, bir dedektif titizliği il çalışacak görevli bir uzman ekibin görevli olması gerekirken bu konu da ülkemizde uygulanmamaktadır. Nedenini ayrıntılarıyla irdeleyemediğiniz ve faillerini bulmakta zafiyet gösterdiğiniz orman yangınlarını söndüremezsiniz. Kamuoyunda orman yangını faillerinin (terörist, ihmalci, dikkatsiz, kasteden, vb.) mutlaka bulunup cezalandırılacağı algısının yaratılması yangınların sayısal ve alansal olarak azalmasına büyük katkı sağlayacaktır. Konu ile ilgisiz kurum ve kişilerin kendi kafalarına göre fail bulup kamuoyu ile paylaşmaları istenmeyen sonuçlara yol açma riski taşır. Ciddi önlem ve uygulamalarla bunun sağlanması gerekir.
İskenderun Belen yangınında basın tarafından servis edilen görüntülerden orman alanı ile yerleşim yeri arasında gerekli güvenlik önlemlerinin alınmadığı gözlenmektedir. Orman/yerleşim yeri
Hatay yangını, orman örtüsünü olduğu kadar konut, fabrika, atölye gibi yapıları da etkilemiştir. Açık alan yangılarıyla mücadele odaklı OGM’nin orman içi ve bitişiğine inşa edilen turistik tesis, konut fabrika, atölye gibi yapılar ile taş, mermer, maden ocağı, katı atık depolama (çöp) alanı, gibi işletmeleri etkileyecek yangınlar konusunda yeteri donanıma sahip olmadığı Hatay yangını ile bir kez daha anlaşılmıştır. Yaz aylarında orman yangınına neden olabilecekleri gerekçesiyle halkın piknik yapmak amacıyla ormanlara girişini yasaklayan OGM, orman içinde işletmeye açılan ve sayıları giderek artan işletmelerle (maden ocağı, hes, res, çöplük alanı, vb.) ilgili olarak hemen hiçbir önlem almamaktadır. Oysa orman içi ve bitiğindeki, yerleşim yerleri (köy, turistik tesis, ikinci konut, vb.) öncelikli olmak üzere, tüm yapıların belirli yangın önleyici standartlara uygun olarak inşa edilme ve kullanılma zorunlulukları vardır. Bu yapılardan yararlananların orman yangınlarının önlenebilmesi, yangın sırasında nelere dikkat etmeleri gerektiği, yangın sonrasında neler yapmaları gerektiği konularında bilgilendirilmiş olmaları gereklidir. Bu yapıların çevrelerinde belirli bir alanın (50 m) yanıcı bitkilerden temizlenmesi, kullanılacak malzemelerin (çatı kaplaması, kapı pencere doğramaları, pergolalar vb.) yanma riski düşük malzemelerden seçilmesi gibi bir dizi önlemin alınması ve takip edilmesi zorunluluğu vardır. Ancak son yıllarda yaşanan yangınlarda bu konuda hiçbir önlemin alınmamış olduğu görülmektedir. OGM gecikmeden bu konuda orman yangınlarının bu tür yapı ve işletmelere zarar vermemesi ve bu tür yapı ve işletmelerin de orman yangınlarına neden olmaması konularında çalışmalara acilen başlamalıdır.
Tümüyle ortadan kaldırılması mümkün olmayan orman yangınlarıyla mücadelede ya da daha doğru bir ifade ile orman yangınları yönetiminde kamuoyunun desteği son derecede önemlidir. Orman yangınlarıyla birlikte yaşamayı esas alan “orman yangınlarına uyumlu toplum” yaratabilme çalışmalarına gecikilmeden başlanması zorunluğu vardır. Tıpkı deprem konusunda olduğu gibi orman içi ve bitişiğinde yaşamak durumunda olanlardan başlamak üzere toplumun tüm katmanları orman yangınlarını önleme, orman yangını sırsında nasıl davranılması ve yangın sonrasında nelerin yapılması gerektiği konularında bilgili ve eğitimli olmak durumundadırlar. OGM’nin çalışma planı içerisinde son derecede önemli olan bu iki konuya yer verilmediği görülmektedir.
Bir diğer önemli konu da yangının bir terör örgütü tarafından çıkarılmış olabileceği konusudur. OGM çıkan orman yangınlarının nedenlerini ilgili kurumlarla eş güdüm içerisinde, kendi elemanları marifetiyle derinlemesine araştırmalı ve sonuca ulaşmaya kilitlenmelidir. Bu alanda uzmanlaşmış deneyimli ekipler oluşturmalıdır. Bu ekipler sadece orman yangını nedenlerini ve faillerini araştırmaktan sorumlu olmalıdırlar. Nedenlerin derinlemesine ve ciddiyetle araştırılıyor olması algısının yaratılması ihmal ve kasıt (terör, kundaklama dahil) nedenli yangın oranlarının düşmesine yol açacaktır.
Ülkemizde, orman yangınlarına neden olurlar gerekçesiyle insanların ormana girişleri yasaklanmaktadır. Ancak her geçen gün artan sayıda tesisin (taş ve maden ocağı, hes, res, çöplük, turistik tesis, vb.) orman içi ve bitişiğinde işletmeye açılmasına izin verilmektedir. Bu izinler orman içinde yangın çıkarma riskini artırdıkları gibi yangın durumunda öncelikli alan olmaları nedeniyle mücadele planlarını altüst edebilmektedirler. Hatay yangını alanı içerisinde pek çok tesis olduğu bilgisi basına yansımıştır. Bu konunun derinlemesine incelenmesi gerekmektedir.
Hatay yangınından kareler…
1: Orman ile konutlar arasında yangın güvenlik zonu (en az 50 m) tesis edilmemiş . Orman ağaçları binalara dokunuyor. Ormana bakan yönde (en azından) kolay yanıcı madde (plastik doğrama, yağlı boyalı ahşap doğrama vb.) kullanılmamalı, bu yöndeki camlarım tempereli cam olması sağlanmalı. Balkonlarda yanıcı malzeme bulunmaması gerekir. Yangın durumunda tüm kapı ve pencerelerin (vasisdaslar dahil) kapatılması gerekir. En üstteki iki balkonun yanmış olması bitişikteki ağaçtan çıkan alevlerin (alt dallar budanmış olduğundan) sadece bu katlara ulaşmasıyla ilgili. Yanmış dallar yanmanın şiddetli olduğuna işaret ediyor. Çerçeveler plastik camlar normal cam olduğundan alevler çerçeveleri yakmış camları kırmış ve yangın evin içine de girmiştir.
2: Su boruları ve yağmur olukları da plastik olduğundan yanmış. Söndürme ya da soğutma için su kullanımı devre dışı kalmış.
3: Park halindeki araba yangın durumunda manevra yaparak kaçabilir. Oysa yönünü kolayca alanı terk edebileceği yönde( tam tersi) park etmeliydi.
4:Basının video haberlerinde halkın ve araçlarının tam bir panik içinde ve kontrolsüz olduğu görülüyor. Oysa ormana bu kadar yakın yerleşimlerde yaşayanların bilgili ve eğitimli olması gerekir.
Tüm bunlar orman yangınlarıyla birlikte yaşamayı, buna hazır olmamız gerektiğini gösteriyor. Gecikmeden, OGM önderliğinde ve tüm resmi ve sivil güçlerin katılımıyla, yangın öncesi, yangın sırası ve sonrasında ne yapması gerektiğini bilen, eğitimli bireylerden oluşan “Orman Yangınlarıyla Uyumlu Toplum” a dönüşümü başlatmalıyız. Hatay’ın Hayati sonucu budur…