Neueste

Ramazan Ayının Bireysel Ve Toplumsal Hayatımıza Maddi Ve Manevi Yansımaları

Tüm zamanlarda yapılan dua ve ibadetler, samimiyet ve ihlasımız nispetinde Hak katında makbul olmakla beraber, mübarek gün ve gecelerde, ramazan ayında yapılan taat ve ibadetler, dua ve yakarışlar daha faziletli, üstün ve bereketlidir. Kullukta karar kılanlar için ekme, sulama ve hasat mevsimi mesabesinde olan ve üç ayların üçüncüsü olan ramazan; kullukta ki eksikliklerimizi tedavi için ihsan kılınan hususi bir mevsim, bereketli bir mana iklimi ve manevi bir tedavi merkezidir.

İlahî ikramları beklemenin ve bu ikramlara kavuşmanın gerçekleştiği bir mübarek aydır ve kabulünün canlı şahitleri olduğumuz duamızdır bizim ramazan!

Kur’an-ı K rim’in inzal buyurulduğu, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin içerisinde gizlendiği ramazan ayı, büyük bir rahmet ve bereketle senede bir defa geliyor. Cenab-ı Hak, kulluk görevlerinin ifasında ilgiyi, bereketi, sevabı ve heyecanı artırmak için zaman zaman böyle teşvik edici ve manevi kazanç yönünden cazip hâle getirici amel ve nimetler ikram etmiş kullarına…

 

Kulluğumuz, yalnız kandillere, bayramlara, cuma günlerine münhasır kalmamalı, gönüllerdeki muhabbet nurlarıyla her mümin daimi bir kandil olmalıdır. Unutulmasın ki; lezzetleriyle, kıymetleriyle yaşanmayan iman hayatının harmanı yoktur. Bu cennet mevsimin hakkını verelim. Hâlis niyetlerle özlü bir Kur’ani hayata yönelelim.

 

Bu ayda yapılan ibadet ve taatler, müminleri manevi kirlerden temizler, felah bulmalarına vesile olur. Büsbütün bir samimiyet ruhunu kuşanan müminlerin fikirleri daha bir aydınlanır, berrak bir havaya bürünür. Allah’ın rızasına mazhar olmak için gayret eden müminler hayır ve hasenatta birbirleriyle yarışırlar. Böylelikle her tarafta âdeta bir bayram havası meydana gelir.

Oruç ise ruhun gıdasıdır. Bu ayda namaz ve oruçla, Allah’ı zikrederek ve çeşitli ikramlarla ruhlarını kuvvetlendiren kişiler şüphe yok ki meleklere eş bir makama yükselirler. Oruç şehveti kırar, nefsi dizginler ve mağlup eder. İnsanı istenmeyen hayallerden uzak tutar, serkeşlikten meneder. Süfli arzuların ne olduğunu gösterir. Hayatın lezzetini tattırır; kalbin, Allah’a olan ihtiyacını insana hatırlatır.

Gündüzün oruçlu olduğundan hiçbir şeye el uzatamayan bir insan; “Kuşkusuz bu nimetler benim mülküm değil, onlar, çok şefkatli ve merhametli Rabbimin malıdır ve nimetidir. Ben bunları harcama hususunda hür değilim.” diyerek nimetin kadrini bilir ve onun manevi şükrünü eda eder.

Minarelerden yükselen ilahî sedalar, ezan sesleri; “Sen bize Hak’tan gelen ilahî bir fermansın ey ezan-ı Muhammedi!” hakikatini müminlerin kalplerine sevinçle doldurur.

Ramazanda gaflet hayatı yaşayan birçok günahkâr dahi işlediği cürmün farkına varır, insaf ve merhamete bürünür. İşlenen suçların ve cinayetlerin oranında düşme olur. Nice günahkâr kullar tövbe ederek günahlarından vazgeçer. Namaz ve niyazlarına döner, ilahî dergâha yönelir, huşu ile secdeye kapanırlar.

Oruç, toplumsal hayat içinde de çok önemli bir yer tutar. Mesela, zengin bir insan, aç kalmakla fakirin hâlini daha iyi anlar. Onlara şefkat eder, yardım elini uzatır. Böylece zengin ile fakir arasında tam bir kardeşlik, muhabbet ve hürmet tesis olunur. Toplumsal hayat, bir sükûn ve istikrar içinde cereyan eder, sürekli bir ahenk kazanır. Sevgili Peygamberimizin: “Bu ayda şeytanlar zincire vurulur.”, “Oruç, her türlü kötülüğe kalkandır.” (Buhari, Savm 9; Müslim, Sıyam 30.) ifadeleri insanlardaki güven duygusunu daima canlı tutar, cemiyette huzur ortamı oluşturur. Toplumdan; yokluk çekme ve aç kalma endişesi kalkar, ümitler parlar, gönüller yeşerir ve diller zikre yönelir. Toplumda insanlar birbirlerine sevgi ile bakar ve saygı ile muamele eder hâle gelir. Oruçla nefsini disipline eden ve kontrol altına alan bir kimse, komşusu aç iken evinde tok olarak yatamaz. İşte bu durum bize; ramazan ayının bireysel ve toplumsal hayatımıza maddi ve manevi yansımaları şeklinde tezahür eder.

Fecr vakti imsakın kesişiyle başlayan ve akşam ezanının vaktiyle sona eren oruç; sonunda her türden oyun ve eğlencenin, zevk ü sefanın icra edildiği bir gaflet hâline dönüşmemeli. Çünkü bu tarzda bir hareket, orucun bütün mana ve hikmetlerini yok eder, maksadını bozar. Şiir üstadı Merhum Necip Fazıl’ın ifadesiyle;

“Karagöz seyri değil, gözyaşı dökme ayı; Bilinmezi bilirler, bilseler ağlamayı!..”

Peygamberimiz (s.a.s.): “Oruç, oruçlu ile dünya hırsları arasına çekilen bir perdedir. Bu perde oruçluya kötülük yüzünü göstermez. Onun gönlünü fena sarsıntılardan korur.” (Buhari, Savm 2, 9, Libas 78.) b yurmuştur. Şu hâlde, hakiki bir oruçlu, elini, dilini ve diğer bütün azalarını günahlardan korur. Kendisiyle uğraşanlara aynı muamele ile karşılık vererek seviyesine inmez, “Ben oruçluyum.” der, geçer.

Oruç tutan kişi, kötü huylardan zamanla temizlenir, hak ve hakikati görmeye mani olan perdeler önünden kalkar. Kulluk çıtasını hızla yükseltmeye başlar, hem kendisi için hem de beşeriyet için en hayırlı bir uzuv olmaya aday bir kul olur.

Oruç tutan müminde fazilet hisleri ve onu hakiki mabut olan Allah’a bağlayan kulluk unsurları ortaya çıkmaya başlar. İşte, orucun, ruh ve gönüller üzerindeki temizleyici tesiri budur. Oruçlu bir kimse, hakkı hak, batılı batıl olarak görmeye başlar. Hayrı-şerri birbirinden ayırır. Mukaddes lütufların yolları oruçla açılır ve temizlenir.

Oruçlunun Allah Teala yanında şerefi çok büyüktür. Peygamberimiz (s.a.s.) Rabbimizin yüce ismine yemin ederek şöyle buyuruyor:

“Oruçlunun ağız kokusu, Allah Teala nazarında misk kokusundan daha sevimlidir.” (Buhari, Savm 9; Müslim, Sıyam 163.)

“Oruçlunun iki sevinci vardır: biri iftar vakti orucunu açtığında, diğeri de Rabbine kavuştuğu andaki sevinci.” (Buhari, Savm 9; Müslim, Sıyam 163.)

diye buyuran Hz. Peygamber’in (s.a.s.) müjdesinin bugün bizler için hele ki obezite ile mücadele eden, yediği içtiği her şeyden bir miktar hormon nasiplenen ve sağlığı olabildiğince tehdit ve tehlike altında bulunan bu zamanın insanlarının bu sevinci üçe çıkarmaları gereğine inananlardanım. Zira midesine tutturduğu oruçla da akşama kadar sükûnet bulan mide yanmaları, gaz, gastrit, reflü ve benzeri şikâyetlerin gün boyu azalmasıyla da oruç fiziksel bir fayda temin etmiş olur ki bu da azımsanmayacak nispette büyük bir kazanımdır.

“Müslüman erkekler ve kadınlara, mümin erkekler ve kadınlara, itaatkâr erkeklerle kadınlara, doğru erkekler ve doğru kadınlara, sabreden erkekler ve kadınlara, huşu duyan erkeklerle kadınlara, sadaka veren erkelerle kadınlara, oruç tutan erkeklerle kadınlara, ırzlarını koruyan erkeklerle kadınlara, Allah’ı çok anan erkelerle kadınlara Allah, bir mağfiret ve bir büyük mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/35.)

Kulluğumuz, yalnız kandillere, bayramlara, cuma günlerine münhasır kalmamalı, gönüllerdeki muhabbet nurlarıyla her mümin daimi bir kandil olmalıdır. Unutulmasın ki; lezzetleriyle, kıymetleriyle yaşanmayan iman hayatının harmanı yoktur. Bu cennet mevsimin hakkını verelim. Halis niyetlerle özlü bir Kur’ani hayata yönelelim. Yoksulları, yetimleri, dulları, hastaları, çocukları gözetelim. Çorak ömür günlerini “amel-i salih”lerle taze ve solmaz ebediyet bahçelerine çevirelim. Gaflet ve günah rüzgârlarıyla saadet mahsullerini kurutmayalım. Toprak üstü saltanatına kapılıp toprak altı boşluğuna düşmeyelim. Ahiret yoksunu olmayalım. Bilelim ki; izzet, şeref ve saadet Allah yolunda; zillet, musibet, nedamet şeytanın boyunduruğu altındadır. Hayır ve hizmet yarışında öncü bir örneklik ortaya koyan Türkiye Diyanet Vakfımızın yanı sıra bazı hayır ve eğitim kurumları yurt içinde ve yurt dışında ramazan ayının insani ve vicdani cephesini çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Kısa kısa da olsa bereket kervanlarıyla Müslüman coğrafyasındaki gönüldaşlarımız, yaşadığı ülkelerden ve fakir Müslümanların yoğun bulundukları bölgelerden bize sevinçli hâller yaşattılar, haberler getirdiler. Fakir aileler, öğrenciler, yatalak hastalar ve sakatlar sevindirildi. Ramazan sevincinin onlara da ulaşması sağlandı. Temennimiz odur ki, bu yardım ve iyilik kervanları ramazandan sonra da devam eder.

Artık, modern dünyanın tüketim çılgınlığına ve hazlarının ardındaki sapkınlığına karşı, çağımızın havarileri, ensarları, sahabeleri… Hülasa; Rabbani yolun yolcuları bizler olmak ve yola koyulmak durumundayız. İyiliği, erdemi, onuru, merhameti, masumiyeti, insaniyeti, muhabbeti, ülfeti, adaleti, ahlakı, kardeşliği, mertliği, dürüstlüğü, cömertliği biz taşımalı, insaniyet mektebini biz kurmalıyız. Rabbimizden niyazımız odur ki, hayatı ramazan olanın ahireti de bayram olsun.

Vakit her zaman iyilik vakti olsun, iyiliklerimiz insanlığa rahmet ve merhamet barınağı olsun. Kutlu ramazan, fert ve toplum planında en güzel kazançları sağlamamıza vesile olsun. Barış ve iyilik yolunun yolcularına selam olsun…

Quelle: www.diyanet.gov.tr

Ähnliche Artikel

Schaltfläche "Zurück zum Anfang"