Çocuk ve Medya
Günümüzde ‘’çocuk ve medya’’ konusu giderek güncel ve küresel bir sorun haline gelmiş bulunmaktadır.
Bilindiği gibi TV, özellikle taklit yoluyla öğrenen çocuk için, etkili bir öğretmen rolünü oynar. Televizyon filmlerindeki kahramanlar, önemli birer özdeşim modeli oluştururlar.
Çocuklar televizyonda görerek ve işiterek, nesne ve olayları hareketli olarak tanımaktadır. Çünkü çocuklar hareketli bir nesneye daha çok dikkat edebilmektedir.
Medyanın, çocuğun dünya görüşünü genişletme, kalıp yargıları yıkma, farklı fikirlere erişimlerini sağlama gibi olumlu etkileri sayılabilir.
Ancak bazı araştırmalar, sosyal etkileşimi sınırlayan elektronik medya ile aşırı ilgilenmenin, beynin sosyal ve yaratıcılık sistemine zarar verebildiğini ortaya koymaktadır. Yine sürekli ve plansız televizyon izlemenin ‘’planlama ve organizasyon’’dan sorumlu ön beyin korteksinin tembelleşmesine sebep olduğunu ortaya koyan çalışmalar da bulunmaktadır.
Son yıllarda gerçekleştirilen bazı araştırmalar göstermiştir ki, günde 1-2 saatten fazla televizyon izlemenin akademik başarı üzerinde , özellikle okuma ve anlama notlarında olumsuz etkileri olmaktadır. Bunun nedeni televizyonun ağırlıklı olarak görsel algıya hitap eden özelliği gereği, sol lobdaki dil bölgesinin gelişimini yavaşlatmasıdır. Ağırlıklı olarak görsel efektlerle manipüle edilen beyin, dili dikkatle dinlemek için ilgisini bölememektedir.
Medya ile ilgili araştırmacıların kendi aralarında farklı savları ileri sürerek yapmış oldukları araştırmalarda, farklı sonuçlara vardıkları söylenebilir. Örneğin, bir grup araştırmacı televizyondaki ‘’şiddet’’ filmi-nin izlenmesinin çocuktaki saldırganlık dürtüsünün katharsis aracılığıyla yol bulup boşalmasına neden olduğunu savunurken, diğerleri televizyondaki şiddetin bireyin saldırganlık davranışına model olduğu görüşünü benimsemektedir. Ancak bilinmesi gereken bir önemli nokta, şiddet içeren bilgisayar oyunlarının, şiddet içeren TV programlarından daha etkili ve zararlı olduğu gerçeğidir. Bilgisayarda oyun oynayan birey, televizyonda olduğu gibi pasif bir gözlemci olarak değil, oyunun aktif bir karakteri gibi hareket eder. Özetlemeye çalıştığımız bu gerekçeler, ‘’çocuk ve medya’’ ilişkisinin önemini ortaya koymaktadır.
Medya iletileri ve araçları her yaştan bire-yin hayatını etkilediği gibi öğrencilerin de hayatlarını etkilemektedir. Öğrenciler okul öncesi dönemden itibaren, medyanın hem alıcısı hem de sosyal paylaşım siteleri, form siteleri vb. ortamlarda medyanın üreticisi ve dağıtıcısı olabilmektedirler. İletişim ortamlarında yazı ve söze ek olarak fotoğraf, video gibi görsel öğelerin de kolayca paylaşılabilmesinin yanı sıra radyo, televizyon ve internetin yaygınlık kazanmasıyla ‘’kitle iletişimi’’nin ön plana çıkmasının bir sonucu olarak ‘’iletişim,’’ ‘’öğrenme,’’ ‘’öğretme,’’ ‘’ öğretmen,’’ ‘’öğrenci’’ ve ‘’okuryazarlık’’ kavramlarının tanımlarında bir takım değişiklikler olmuştur.
Giderek medya merkezli bir yaşama doğru ilerlememizde diğer bir neden de teknolojinin giderek ucuzlamasıdır. Araştırmacılar, günümüzde yaşayan sade bir vatandaşın yalnızca kol saatinde yer alan bilgisayar teknolojisinin, 1961’den önce dünyada yer alan teknolojilerinden daha gelişmiş olduğunu ve bu teknolojinin 30 yıl öncesine göre daha ucuz olduğunu ifade etmektedir.(Prichett 1994)
Gerek artan bilgi miktarı, gerek bilgiye ulaşımın gün geçtikçe daha kolay hale gelmesi ve gerekse de medya teknolojilerinin giderek ucuzlayarak her kesimden insana hitap ederek çeşitliliğe ulaşması medyanın her geçen gün hayatımızdaki yerini ve önemini arttırmaktadır. Günümüz çocuklarının babalarına oranla çok daha fazla medya ortamı ile iç içe bir dünyada yaşayacaklarını söylememiz gerekmektedir. Kendimizi korumalı mıyız? Yapılması gereken kitap okumayı, tv izlemeyi, dergi satın almayı, internette dolaşmayı… bırakmak mıdır? Bunları yapmamız mümkün müdür? Ya da biz onları bıraktığımızda onlar bizi bırakacak mıdır? Bunlar ve bunlara benzer bir çok soruya eğitim sistemlerinin verdiği yaygın cevap: ‘’Medya Okuryazarlığı Eğitimi’’ olmaktadır.
Medya okuryazarlığı eğitimi: içeriğin bir ders altında sunulduğu ‘’Bağımsız Ders Yaklaşımı’’ ve içeriğin uygun konu alanları ve bağlamlara göre mevcut derslerle ilişkilendirilerek kazandırılmasının amaçlandığı ‘’İlişkilendirme Yaklaşımı’’şeklinde iki farklı yaklaşım ile verilmektedir. İlişkilendirme yaklaşımını medya okur yazarlığını başta dil, sağlık bilimleri, sosyal bilimler ve teknoloji olmak üzere diğer derslerin içeriği ile ilişkilendirerek vermektedir. Bunun yanı sıra medya okuryazarlığının geleneksel okuryazarlığın alternatifi değil, tamamlayıcısı olduğu ifade edilmiştir.Dolayısıyla başta Dil Öğretim Programı olmak üzere diğer ders öğretim programları ile ilişkilendirilerek verilmesi gerektiği söylenebilir.
Çünkü öğretim programları değişen ve gelişen dünya şartlarının gerektirdiği nitelikler ve toplumsal gereksinimler doğrultusunda ihtiyaç duyulan bireyin eğitim aracılığıyla yerleştirilmesine aracılık etmektedir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak bireyin ve toplumun gereksinimleri sürekli değişim göstermektedir. Bu gereksinimlerin eğitim aracılığıyla yeterli ölçüde sağlanıp sağlanmamasında temel belirleyicilerden biri eğitim programıdır.
Aynı zamanda çocuklara, bir farkındalık kazandırma, uyarma, bilgilendirme ve gerekli önlemleri almak, çocuk ve med-ya ilişkisinde ortaya çıkabilecek olumsuzluklara karşı çocuklarımızı korumak, olumlu etkilerden yararlanmalarını sağlamak ve bu konuda gereken bilinci oluşturmaktır. Bu amaca ulaşmak için çocuklarımıza medyayı akıllı ve etkili bir biçimde kullanmayı öğretmemiz, kurguyla gerçeği ayırt etmelerine yardımcı olmamız gerekir. Bu da çocuklarımıza bilgiyi değerlendirmeyi ve onu yerinde kullanmayı öğreten Medya okuryazarlığı ile mümkündür.
Özetle, bilgilerden de anlaşılacağı gibi, medyanın zararları karşısında yasaklamayı değil, medya okuryazarlığı kültürünün geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının önemi büyüktür. Bu konuda ebeveyne, öğretmene, medyaya, çocuk ve ergenlere önemli görevler düşmektedir.