Meme kanseri tedavisinde başarının kilidi günümüzde multi (ortak) hatta inter (ortak konuda belirli bir disiplin) disiplener tedaviden geçiyor. Yaşam süresinin uzaması için hasta, doktor, tedavi alınan merkezin belirli disiplin içinde hareket etmesi, izlenmesi, ölçülmesi gerekir. Türkiye’de bağımsız kuruluşlar tarafından sağlanacak denetimlerle merkezlerin tümünde aynı standartta ve düzeyde tedavi olanağı sunulduğunda ancak gerçek başarı ortaya çıkar.
Prof. Dr. Hasan Karanlık
Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı
Avrupa’da EUSOMA (European Society of Breast Cancer) adlı sivil kuruluş sayesinde meme kanseri merkezlerinde hasta müracaatından, tedavi sonuçlanana kadar geçen süre izlenip, verileri işleniyor. Hasta bu veriler doğrultusunda seçim yapıp, tedavisine başlıyor. Ülkemizde de yetkilendirilmiş bağımsız kuruluşlar tarafından denetim yapılmalıdır. Merkez ve kurumlarda her türlü olanağın sunulması değil, zorunlu kılan standart şartların hangi düzeyde çalıştığının belirlenmesi önemli bir konudur.
Meme kanseri hem lokal hem de sistemik bir hastalıktır. Hastalığın bir bölgede görülmesi diğer bölgelerin sağlıklı olduğu anlamına gelmez, tüm vücudun birlikte düşünülmesi gerekir.
Ameliyat ile tedavi bitmez. Kemoterapi, radyoterapi, hormon, hedefe yönelik tedavi bunların hepsi bir süreçtir. Ortalama 6-12 ay ya da daha uzun-zor bir süreç. Bu süreçte tüm merkezlerin aynı standart düzeyde tedavi olanağı sunması çok önemlidir. (Akreditasyon) Hasta kitle nedeniyle müracaat ettikten sonra tedavinin tamamlanmasına kadar biyopsi kaç günde yapıldı, sonuç kaç günde alındı, filmin çekilip, biyopsi yapılana kadar geçen süre, ameliyat sonrası hastalığın tekrarlama takip edilebilmelidir.
Hastanın hastalığına göre tedavi
San Antonio ve Singapur’da gerçekleştirilen bu yıl ki toplantılarda ‘bireyselleştirilmiş meme kanseri’ üzerindeki çalışmalar masaya yatırıldı. Meme kanserinin evresine göre klasik tedavi uygulanırken şimdi başarıyı artıran ‘hastaya göre tedavi’ yöntemleri gündemde. Diğer önemli gelişmeler hedefe yönelik tedavi alanında yaşanıyor. Sistemik alanda akıllı ilaçlar gelişti. Hasta ömründe belirgin bir uzuma sağlandı. Genetik özellikler ortaya koyularak yani hastanın hastalığını daha iyi bilinerek tedavi süreci başladı. Çünkü her hastanın hastalığı ayrı tedavi edilmelidir.
Meme kanserinin geleceği onkoplastik cerrahi
1990’lı yıllardan önce tedavi için meme, kas, lenfler tümüyle çıkarılıp, kadının bir tarafı komplo kesilirdi. Kol-bacak gibi. Kalan meme biraz da büyükse yıllar içinde yürüyüş-duruş bozukluğuna neden olurdu. Sağlık açısından getirdiği yükler bir yana psikolojik olarak kadın, tam ve bütün hissetmesi elinden alındığı için, kendine olan güveni kaybederdi. Olay kanser ve cinsellik ötesine geçip, kadının simgesi olarak görülen organın yok olmasında kilitleniyordu.
1990’lı yıllardan sonra koruyucu cerrahi ile memeden sadece tümörlü alan çıkarılmaya başlandı ancak sonrasında oluşan görünüm kötü oluyordu. Günümüzde gelinen noktada ise sadece tümör çıkarılmakla kalınmıyor. Kadının kendisini daha iyi hissetmesini sağlayacak, yaşam kalitesini artıracak girişimler tedaviye eklendi. Onkoplastik cerrahi ile ruhen-bedenen bütünsel tedavi sağlandı. Artık gelinen noktada memeyi almadan, alınmak zorunda ise de-(onkolojik açısından engel teşkil edecek sorunu yoksa) eş zamanlı yenisi yapılıyor. Bu bir hak, tedavinin bir parçası, ihtiyaç, gereklilik, lüks değil. Hastaların da bunu talep etmesi gerekir. Eskiden radyoterapi öncesi yapılamazken şimdi gelişen teknoloji ile çok daha iyi, kaliteli memeler yapılıyor. Radyoterapi de gelişti, çok iyi makinalarla, çok daha iyi-uygun doz hesaplanıyor, bu da karşılaşılacak problemleri minimuma indirdi. Hasta onkoplasti cerrahi sonrasında tedaviye daha uyumlu, inançlı ve hızlı süreçte iyileşme sağlıyor. Daha güzel memeye sahip olmak tedaviye olan inancını destekliyor. ‘Bedenimin yarısı yok, ben niye yaşayayım ki’ psikolojisinden sıyrılıp, ‘şimdi çok daha güzel oldum’ diyebilen hastaya dönüşenler bile oluyor. Temiz sayfa açıp, yeniden başlarken kadının bir eksiğinin de olmaması çok önemli.