Türkçe_tr

“Sosyal medyanın kontrolüne girdik”

Sosyal medya, tüm dünyada 21. yüzyılın en önemli iletişim araçlarından biri olarak kabul ediliyor.Amacına uygun olarak kullanıldığında kişiler arası iletişimde önemli bir rol üstlenen sosyal medya, doğru kullanılmadığı takdirde siber zorbalık, dolandırıcılık ve istismar gibi olumsuz pek çok durumla karşı karşıya kalınmasına neden olabiliyor. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak ile sosyal medyanın hayatımızdaki yerini, olumlu ve olumsuz yönlerini ve gençler üzerindeki etkisini konuştuk.

“SOSYAL MEDYA İLE DERİNLİKLİ İLİŞKİLERİMİZ ZAYIFLADI”

21. yüzyılın en önemli iletişim araçlarından biri olarak kabul edilen sosyal medya hayatımızda nasıl bir yere sahip?

Tablet ve akıllı telefonların yaygınlaşması ile sosyal medya uygulamaları da hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu. Özellikle yoğunlaşan iş yaşamı, kırsal kesimden şehirlere göçün artması ve yüz yüze sosyal ilişkilerin azalmaya başlaması ile birlikte sosyal medya, insanların sosyalleşme ihtiyacını gideren, onların sürekli bağlantıda olmasını sağlayan bir araç hâline geldi. Uzak akrabaların ve arkadaşların daha sık görüşme imkânına sahip olduğu platformlar oldu. Kaybettiğimiz arkadaşlarımızı bulma ve onlarla görüşme imkânı sağladı. Sosyal medya, bu tür olumlu yanlarının yanı sıra olumsuz bazı durumlara da neden oldu. Nasılsa artık istediğimiz zaman görüşebiliyoruz rahatlığıyla yüz yüze görüşme ihtiyacımızı azalttı. Tanımadığımız insanları da ağımıza ekleyerek çok sayıda yüzeysel tanıdık sahibi olurken, derinlikli ilişkilerimiz zayıfladı. Anlık ve gereksiz paylaşımlar hayatımızın bü- yük bir kesimini esir almaya başladı. Takip etme ve takip edilme ihtiyacı, gelişmeleri kaçırma kaygısı (FoMO), onay ve beğeni ihtiyacı bizi sosyal medyadan ayrılamaz hâle getirdi. Kimliklerimizi sosyal medyada inşa etmeye başladık. Sosyal medya, kimlik siyasetinin ve hamasi söylemlerin merkezi hâline geldi. Kısacası artık sosyal med- ya bizim değil, biz sosyal medyanın kontrolüne girdik.

Sosyal medya, kişilerin sosyalleşmesini sağlarken pek çok risk faktörünü de beraberinde getiriyor. Bu risk faktörleri arasında neler yer alıyor?

Az önce sıraladığımız olumsuz yönlerinden dolayı sosyal medya, artık hayatımızda normalin ötesinde bir yer tutmaya başladı. Sosyal medya, ciddi bir zaman kaybına neden oluyor. Fiziksel anlamda yalnızlık riskini artırıyor. Tanıdığımızdan daha çok tanımadığımız insanlarla muhatap olmak, siber zorbalık, dolandırıcılık ve istismar gibi olumsuz durumlarla karşı karşıya kalınmasına neden olabiliyor. Aşırı uğraş, zamanla kontrol kaybına, olumsuz sonuçlarına rağmen bırakamamaya ve yaşam sorumluluklarında işlev kaybına neden olursa bağımlılığa da dönüşebiliyor.

“GENÇLER, KİMLİKLERİNİ SOSYAL MEDYADA İNŞA

EDİYORLAR”

Sosyal medya kullanımı gençler arasında oldukça yaygın. Bu sebeple gençler, sosyal medyanın etkisialtına aldığı gruplar arasında önemli bir yere sahip.

Sosyal medyanın gençler üzerindeki fizyolojik ve psikolojik etkileri neler?

Gençler artık sosyal medya üzerinden sosyalleşiyor, kimliklerini sosyal medyada inşa ediyorlar. Özellikle kimlik gelişimi için önemli bir dönem olan ergenlikte gençler farklı kimlik denemelerinde de bulunabiliyorlar. Farklı cinsiyetlerde, farklı dinlerde, farklı görünümlerdeki ava- tarlarıyla sanal dünyada farklı ilişkiler sergileyebiliyorlar. Sosyal medyada geçirilen uzun süre ve ekran etkisi, başta uyku problemleri olmak üzere hareketsiz yaşam tarzına neden oluyor.

“DENGELİ BİR YAŞAM SÜRMEK EN ÖNEMLİ HUSUS”

Gençler, sosyal medyanın olumsuz etkilerinden nasıl korunabilir?

Hangi yaşta olursa olsun insanın dengeli bir yaşam sürmesi en önemli husus. Bu durum özelikle gençler açısından daha da önemli. Bir insanın tüm gün spor yapması, gece sabaha kadar kitap okuması da istenilen bir durum değil. Hayat, işten ibaret de olmamalı. Kişi, okula veya işe zaman ayırdığı kadar, arkadaşlarıyla yüz yüze zaman ge- çirmeye, spora, sanata, müziğe, gezmeye ve okumaya da zaman ayırmalı. Herhangi bir etkinlik, kişinin yaşamının büyük kısmını kaplamaya başlamışsa orada problemlerbaş gösterir. Bu nedenle gençlerin okul kadar sanata, spora ve yüz yüze sosyal ilişkilere de zaman ayırmasında yarar olduğunu düşünüyorum.

“AİLELER ÇOCUKLARINA ÖRNEK OLMALI”

Bu konuda ailelere nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?

Aileler bu konuda çocuklarına örnek olmalı. Açık alanda teknolojiden uzak, birlikte zaman geçirmeye çalışmalılar. Evde kalınan zamanlarda ortak bazı etkinliklerde bulunulmalı. Haftada bir iki gün kutu oyunu gibi dijital olmayan oyunlara zaman ayırmalarında fayda var. Anne ve baba, spor ve sanatsal faaliyetler konusunda da erken yaştan itibaren çocuklarına örnek olmalı.

Doğru sosyal medya kullanımı nasıl olur? Gençler bu konuda nasıl bilinçlendirilebilir?

Bunun net bir ölçüsü yok. Haber ve iş takibi dışında, çok yakın arkadaşlarımızla ya da aile üyelerimizle beş on dakikalık havadis alıp verme dışında sürekli sosyal medyada olmak, verimsiz ve faydasız kullanımı da beraberinde getirecektir. Sosyal medyada geçirilen zaman, artık gençler arasında bir norm haline gelmiş durumda. Günde 7-8 saat yazışma, video paylaşma ve izleme artık doğal bir eylem hâline geldi. Gençler için, bu etkinliklerin yerine, onlar için daha cazip, daha eğlenceli olacak alternatifleri koyamadığımız sürece bunun artarak devam edeceğini düşünüyorum. Aksini söylemek gençlere anlamlı gelmiyor. Ergenlik öncesinde erken yaşta başlayacak aile ve okul eğitimiyle bunun engellenebileceğini düşünüyorum. Altı aylık bebeğine mamasını yesin diye telefon ya da tablet izleten anne ile anaokulunda ya da ilkokulda çocuğa dersi akıllı tahtada anlatan öğretmen, dijital bağımlılıkların zemin taşlarını döşüyor. Okullarda matematik dersi kadar spora da zaman ayrılmalı. Türkçe dersi kadar sanatsal faaliyetlere de zaman ayrılmalı ve bu faaliyetler bir ders olmamalı. Diğer türlü 15 yaşına gelen bir gence sosyal medyada zaman geçirmenin zararlı etkilerini anlatmak sonuç vermiyor.

Sosyal medya kullanımı, gençlerin kimlik oluşumunu ve sosyal iletişim becerilerini nasıl etkiliyor? Bu durum, aile ve arkadaş ilişkilerine nasıl yansıyor?

Ergenlik dönemi, gencin kimliğini inşa ettiği bir dönem. Gençler bu dönemde kendi kendilerini sorguluyorlar. “Ben kimim?”, “Sağlıklı bir erkek veya kadın mıyım?”, “Neden bu dine inanıyorum?”, “Siyasi görüşüm ne?” gibi sorgulamalar yapabiliyorlar. Sosyal medyanın yoğun kullanımıyla birlikte genç, görece daha güvenli bir mecra olan sanal dünyada ilişki kuruyor ve kimliğini test ediyor. Farklı kimlik denemelerinde bulunuyor. Gerçek sosyal yaşamda kabul görmeyecek, ailesiyle ve yakın çevresiyle sorun yaşamasına neden olacak kimlikleri sosyal medyada test edi- yor. Bir gencin birbirinden farklı kimliklerle açılmış birkaç sosyal medya hesabı olabiliyor. Bunlardan birinde farklı bir cinsiyette, bir başkasında farklı bir dinde, bir başkasında farklı bir bedenle kendini var ediyor. Özellikle daha küçük ve genç olanlar, sosyal medyadaki fenomenleri, yıldızları, etkisi yüksek kişileri (influencer) model alabiliyor. Onlar gibi yazan, onlar gibi konuşan, onlar gibi davranan bireyler olabiliyorlar.

AKRAN ZORBALIĞI VE SANAL DÜNYA

Akran zorbalığı, gençlerin sanal ortamda da karşısına çıkıyor. Bu durum gençleri nasıl etkiliyor? Sosyal medyadaki akran zorbalığının önüne nasıl geçilebilir?

Fiziksel ortamda vuku bulan akran zorbalığı, artık sanal dünyaya da kaymış durumda. Gençler sadece zarar vermek amacıyla değil, oyun ve şaka amaçlı olarak da birbirlerine siber zorbalık yapabiliyorlar. İsim takmak, alay etmek, arkadaşının rızası olmadan fotoğrafını veya videosunu paylaşmak en sık görülen siber zorbalık davranışlarından bazıları. Davranışın şiddetine ve türüne göre bu durum mağdur olan gençlerde; okul başarısında düşüş, okulu terk, sürekli kaygı, depresyon ve hatta intihara teşebbüse kadar olumsuz sonuçlara neden olabiliyor. Zorbalı- ğın önüne geçmek için mutlaka erken yaştan itibaren sosyal beceri eğitimine önem verilmeli. Çocuklarda empati, merhamet, saygı gibi becerilerin geliştirilmesi desteklenmeli. Ayrıca ilişkilerde sorun çözme becerilerine dönük eğitimler verilmeli. Gençler, siber zorbalığa maruz kaldıklarında ne yapmaları gerektiği konusunda aydınlatılmalı. Okullarda öğretmenler ve idareciler, zorbalığa tolerans göstermemeli ve bu tür durumlara anında müdahale edilmeli.

Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak kimdir?

Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını Marmara Üniversitesinde tamamladı. 1994-1999 yılları arasında Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitimde Psikolojik HizmetlerProgramı’nda Araştırma Görevlisi olarak çalışan Prof.Dr.Arıcak, 1999 yılında aynı programda Yardımcı Doçent olarak çalışmaya başladı. 2006-2007 yılları arasında Indiana Üniversitesi Bloomington Psikolojik Danışma ve Eğitim Psikolojisi Bölümü’nde konuk araştırmacı, 2007-2008 yılları arasında ise Tulane Üniversitesi New Orleans Psikoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2008 yılında Trakya Üniversitesine döndü ve 2010 yılında Eğitim Psikolojisi alanında doçent oldu. 2010-2013 yılları arasında Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümünde, 2013-2014 yılları arasında ise Harvard Üniversitesi Berkman Center Gençlik ve Medya Laboratuvarı’nda araştırmacı olarak çalıştı. 2014-2023 yılları arasında, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak görev yaptı. Halen Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü’nde çalışan Prof. Dr.Osman Tolga Arıcak, 2015 yılından bu yana Yeşilay bünyesinde Bilim Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu