Tasavvuf yolunda aydınlanmış, dünyayı güzelleştiren şahsiyet. Mevlana Celaleddin-i Rumi
Konya ilimizin yetiştirmiş olduğu düşünürlerin en tanınmışı şüphesiz Mevlana Celaleddin Rumi’dir. Günümüzde insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu barış, kardeşlik ve uzlaşı mesajlarını dünyaya yayan Mevlana, yaşadığı cağdan başlayarak Osmanlı kültürü ve uygarlığı içinde ağırlıklı olarak yer edinmiş bir isimdir. Mevlana’nın bugüne kadar geniş kitleleri etkilemesi şüphesiz onun fikir özgürlüğü ile alakalıdır. Onun eserlerinde dile getirdiği öğretileriyle açmış olduğu hoşgörü kapısından nice dünya insanı içeri girmekte, insanı ve insanlığı keşfetmektedir. Mevlana’nın Türk Edebiyatına etkisi konusunda yazılmış makalelerde de, Mevlana’yı tanımadan Anadolu’da teşkil eden edebiyatımızı anlamanın mümkün olmadığı; edebiyatımızın kuruluş dönemlerinde en büyük âmilin Mesnevi olduğu tespitleri yer almıştır. Tabii ki Mevlana’nın tesiri sadece edebiyatımızla sınırlı kalmamış, kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan güzel sanatlar ve musikide de isimlerini günümüze kadar taşıyan değerli isimler yetiştirmiştir. Mevlana’nın şiir dünyasına ve hissiyatına açık delil olan düşünceleri, asırlar boyu insanlığın çekmektedir. Dolayısıyla hiç şüphesiz benzersiz bir şair ve yol gösterici bir düşünürdür.
Mevlana’nın doğum yılı olan 30 Eylül 1207 tarihi oluşu dolayısıyla Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) 800’üncü doğum yılı olan 2007 yılının “Mevlana Yılı“ olarak anılmasını kararlaştırmıştı. Mevlana, İslam ve gayrı İslam bütün insanlıkça beğenilmiş bir sanat adamıdır. Fikir ve kişi özgürlüğüne olağanüstü değer vermiş, insanı adeta kutsal bir varlık derecesine yükseltmiştir. Sonsuz derecede hoşgörülüdür. Büyük bir Türk şairi ve mutasavvıfı, bilgin ve fikir adamıdır. En kötü insanı bile, bağışlanmaya, sevmeye laik görür.
Bir gönül eri olan Mevlana, sevgiyi insanların yaratılışındaki zararlı unsurları tasfiye eden bir iksir kabul ederek, sevgiyle aydınlanan gönüllerin bütün insanlığa açılmasını, temin etmiş; insanları daima bu yolla iyiliğe, güzel ahlak sahibi olmaya davet etmiştir. Bu yüzden mesnevi edebi bir şaheser, tasavvufu bir abide olmak yanında âhlaki alanda da temel bir kaynak olma özelliğine sahiptir. Tüm eserlerinde insanlığın üstün özelliklerini öne çıkarıp, gerçek anlamda insan olma şuurunu; kendisiyle, yaratıcısıyla ve toplumla barışık, güzel ahlak sahibi, mutlu insan olma reçetesi vermiştir.
“Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez“ diyen Mevlana nice sıralara lisan ve nice hakikatlere beyan vermiş bir üstün insandır. İşte İslam’ın başka insana yaklaşma şekli budur. Kimin insana değer verdiği kimin vermediği ise ortadadır. Mevlana’nın insana verdiği bu kıymet, insanın aynı zamanda ilâhi varlığı, idrake en elverişli bir duyuş ve düşünüş imkânına sahip olmasındandır.
Günümüzde evrenselliği dünyaca kabul edilmiş bu veli, sekiz asır boyunca Anadolu insanına rehberlik etmiş, Türk toplumuna dinamizm kazandırmış, eserlerindeki düşüncelerle asırlar boyunca milletimizin beslendiği temel bir kaynak olmuştur. Mevlana, Mesnevi’de pratik ahlaka dair öğütlerini, geleneğe uyarak, herkesin rahatlıkla anlamasına ve zihinlerde yer etmesine imkân tanıyacak şekilde hikâyelerle ele almıştır. Hacmi, muhtevası, şöhreti ve tesirleri bakımından yalnızca Türk edebiyatında değil, dünya edebiyatlarında da seçkin bir yere sahiptir.
Batı Dünyasındaki Etkileri
Avrupa’da çok iyi tanınan bir isim olan Mevlana, batı dünyasından pek çok sanat ve edebiyat insanını etkiledi.
1818’’de Avusturyalı ünlü Joseph Von Hammer yazdığı kitapta Mevlana’nın Mesnevi ve Divanı’ndan örnekler verdi. Ünlü şair Goethe’de ‘Poems East and West‘ isimli eserinde, Mevlana’dan bir kaç beyiti ile bahsetti.
Frederick Hegel, sonradan geliştirdiği ‘Dialectic of History‘ adlı kitabında Mevlana’nın ne kadar çok etkisinde kaldığını yazdı. Mesnevi, 1881 yılında Sir William tarafından Redhouse’da geniş bir şekilde yayınlandı.
19.yüzyılın basında Cambrige ve Oxford üniversitesindeki oryantalistler Mevlana ile ilgilenmeye başladı. Bunlardan Edward Granville Brown, R.A.Nicholson ve A.J.Arberry, Mevlana’dan bazı tercümeler yaptılar.
1922 yılında ise Mevlana hayranı düşünür Annemarie Schimmel, ünlü düşünür ile ilgili gerçek anlamda İngilizce ve Almanca yayınlar yaptı.
“Hamdım, piştim, yandım.” Yaşamını bu sözlerle özetleyen Mevlana; ölüm gününü yeniden doğuş olarak kabul ediyordu. O olduğu zaman sevdiğine, yani Allah’a kavuşacaktı. Onun için Mevlana ölüm gününe düğün günü manasına gelen “Şeb-i Arûs“ diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah – vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
“ Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.“