Türkiyede ki Göçmen Suriyelerin Eğitimi

Son yıllarda Suriye’de meydana gelen olumsuz gelişmeler sonucunda Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteciler ile ilgili ülkemizde pek çok çalışma yürütülmektedir.

Bu çalışmalar içerisinde 10-18 yaş arası Suriyeli göçmen çocuk ve ergenlerin Türk kültürüne ve eğitim sistemine entegrasyonlarını amaçlayan bir proje yürütülmekte ve ben de Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen olarak bu projede görev yapmaktayım. Proje kapsamında eğitim gören öğrencilerin bazıları okula hiç gitmemiş, bazıları eğitimden birkaç yıl uzak kalmış bazıları ise eğitim ortamlarına yeniden uyum sağlama noktasında özel desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Ayrıca zor koşullarda yaşayan dezavantajlı olarak adlandırabileceğimiz bu çocuk ve ergenler ayrımcılık, çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlenme gibi risklere özellikle açıktırlar. Bu gibi durumların önüne geçebilmek ve en önemlisi bir kuşağın kaybolmasını engelleyebilmek ve özellikle okul dışındaki mülteci çocukların ve ergenlerin öğrenimine katkı sağlayabilmek amacıyla görev yapmakta olduğum proje, öğrencilerin yaşlarına uygun örgün ve yaygın eğitim fırsatlarına yönlendirilmeleri için çalışmalarını yürütmektedir. Bu çalışmaların içerisinde yer almak öğrencilerin Türk kültürüne ve eğitim sistemine entegrasyonlarını kolaylaştırmak açısından oldukça önemlidir.

Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik programında eğitim gördüğüm lisans yıllarım boyunca çalışma hayatıma başladığım zaman çalışacağım kitlenin çocuklar olmasını hep çok istemiştim çünkü çocukların maskeleri yok ve çok dürüstler. Her birinin gözünün içine baktığınızda gördüğünüz o yaşama sevinci, hayata dair umut dolu hayalleri sizin de içinizdeki çocuğu besleyen, yaşam enerjinizi hep canlı tutmayı sağlayan bir güç kaynağı oluyor ve bu durum benim mesleki motivasyonumun yüksek olmasındaki en büyük etken diyebilirim. Çalışma hayatıma mülteci çocukların eğitim sistemine entegrasyonlarını sağlamayı amaçlayan bir projede başlamamın bana çocuklarla çalışmak gibi mesleki deneyim açısından çok büyük bir fırsat sunduğunu düşünüyorum. Programda her ne kadar çocuklarla farklı dili konuştuğumuz için tercümanlardan yardım alsak da anlaşabilmek için ortak dilin şart olmadığını düşünüyorum çünkü aynı duyguları paylaşan insanlar iletişim kurmanın mutlaka bir yolunu bulurlar ve biz öğrencilerimle birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Zaten bir çocuğun en büyük tercümanı gözleridir. Dili, dini, ırkı hiç fark etmez çocuk her yerde en saf, en masum haliyle karşınızda durur ve eğer siz onun ne hissettiğini, ne düşündüğünü gerçekten anlamak istiyorsanız gözlerinin içine bakmanız yeterli olacaktır. Mülteci çocuklarla çalışmaya başladığım ilk günden itibaren: “Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Nehirler kendi suyunu içemez, ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez, güneş kendisi için ısıtmaz… O zaman ben de bilgi ve deneyimlerimi sadece kendime saklamamalıyım, gerektiği zaman gerektiği yerde paylaşmalıyım.” diye düşünmüşümdür ve görev yapmakta olduğum projede, bir Psikolojik Danışman ve eğitimci olarak çocukların ülkelerinde maruz kaldıkları travmatik yaşantılar ve karşılaştıkları olumsuz yaşam koşullarının beraberinde getirdiği stres faktörlerinden en az düzeyde etkilenebilmeleri adına benim mesleki bilgi ve tecrübelerime daha çok ihtiyaçlarının olduğunun bilincinde olup onlara her an yanlarında olduğumu hissetmelerini sağlayacak çalışmalar sürdürmekteyim. İşim gereği projede yer alan her bir çocukla ayrı ayrı görüşme fırsatım oluyor ve her birinin hikayesini dinleyip görüşmeden çıktıktan sonra kendime sürekli sorduğum ve hiç değişmeyen tek soru: “Ben onun yerinde olsaydım o yaşta bu kadar yükü kaldırabilir miydim?” oluyor. Küçücük yaşta savaşa tanıklık etmiş olmaları, savaş yüzünden ülkelerinden ayrılmak zorunda bırakılmaları yetmiyormuş gibi bir de çocuk yaşta evliliklere, ağır koşullara sahip işlerde çalıştırılmaya zorlanan ama bir yandan da eğitim almak için can atan bu çocuklar nasıl oluyor da küçücük omuzlarında dünyanın yükünü taşımayı başarıyorlar gerçekten anlaması çok zor ama bizlerin anlamakta zorlandığı bu durumları onlar bizzat yaşıyorlar çünkü onlar yetişkin olmaya mecbur bırakılmış ama hayata dair umutlarını hiçbir zaman yitirmeyen çok özel çocuklar. Her birine hayallerinin ne olduğunu sorduğunuzda: “ ülkemi çok özledim bir gün tekrardan gideceğim ve büyüdüğümde şu mesleği yapacağım.” cümlesiyle başlayan, devamında yüzünüzü gülümseten birçok hayallerini anlatıyorlar ve en önemlisi de bu hayallerine ulaşabilmek adına ellerinden geleni yapıyorlar. Eğitimin bir insanın hayatını nasıl değiştirebileceğini bu çocuklar sayesinde çok net bir şekilde gördüm diyebilirim. Sanırım mesleğimi sevmemin, birilerinin hayatına dokunabilmenin verdiği heyecanın en büyük sebebi de bu.

Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi: “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”. Bu sebepten daha rahat ve özgür temeller üzerine kurulmuş bir hayat için eğitim şarttır. Ben de bunun bilincinde olan bir eğitim gönüllüsü olarak projede yer alan çocuklar ile 7/24 iletişim halindeyim hatta programdan mezun olmuş ama hala iletişim halinde olduğum birçok öğrencim var çünkü öğretim diplomayla biter ama eğitim hayat boyu sürer. 

Aylin TUFAN Psikolojik Danışman
Die mobile Version verlassen