ÖZGÜVEN VE BENLİK SAYGISI

Günümüzde pek çok ve benliğimize dair hislerimiz. Benlik saygısı düşük biri ise, olumlu taraflarının farkında olsa bile kendisine, kaynaklarına, ilerleme alanına güvenmez. Olumlu taraflarını önemsizleştirmeye, olumsuz taraflarını ise büyütmeye meyillidir. Kendisini insanlarla adil olmayacak şekilde kıyaslar. Kendini eleştirmek işe yaramadığı hâlde bu yönteme çok sık başvurur. Yeteneklerine güvenmez; yetenekleri doğrultusunda bir işe girişmeye veya sürdürmeye çekinir. Öz güven ve benlik saygısı, yetişkinin ve pek tabii ailenin gündemine giren bir kavramdır. Yetişkinler kendilerine yönelik saygılarını artırmayı dert edinirken, ebeveyn olanlar çocuklarının da bu konudaki gelişimini kendilerine dert ediniyorlar. Çocuklarının yüksek öz güvenli olmasını arzuluyorlar ve bu arzu, onları çeşitli şekillerde müdahaleye sevk edebiliyor. Maalesef bu müdahalelerden bazıları, çocukların benlik saygısını artırmak şöyle dursun, benlik saygısını zayıflatan bir etkiyi ortaya çıkarıyor. Peki, ama nasıl?

Öncelikle benlik saygısı kavramına yakından bakalım. Benlik saygısı, kişinin kendi kimlikleri ile nasıl ilişki kurduğunu tanımlar. Kişinin tüm benliğine dair değerlendirmelerini ve bu değerlendirmenin derecelerini ifade eder. Kişinin güçlü ve zayıf yanlarının farkındalığıyla kendisine saygı duyması ve kaynaklarına, potansiyeline dair genişlik hissetmesidir.

Hepimizin “ben”in kim olduğuna dair zihninde hikâyeler vardır; bu hikâyelerle koordinelidir. Bu koordinasyonu tutarlı tutmaya çalışmak, kişinin davranışsal yörüngesi hâline gelir. Örneğin, başarılı biri olduğuma dair bir hikâyem varsa, bunu sürdürmeye yönelirim. İyi bir zanaatkâr olduğumu düşünüyorsam, bu düşünceyi haklı çıkaracak seçimleri tercih ederim. Maalesef tam tersi de mümkündür. Sorunlu biri olduğuma inanıyorsam, bu algıyla tutarlı seçimlere yönelirim. İnsanoğlu olarak tutarlılığa ihtiyaç duyuyoruz. Hangi kimliğimizle nasıl bir algıyla ilişki kuruyorsak, bu algıyla tutarlı seçimlere yöneliyoruz.

Burada önemli olan şey, kendimizle ilgili her zaman olumlu şeyler düşünmemiz değildir. Bu hem olanaksız hem de gerekli değildir. Benlik saygınız yüksekse, zayıf taraflarınızın ve geliştirmeniz gereken yönlerinizin de farkındasınızdır. Fakat bu farkındalık, kendinize hakaret ettiğiniz, kendinizi yıkıcı şekilde eleştirdiğiniz, başkalarıyla yararsızca kıyasladığınız bir döngüye sokmaz sizi.

Benlik saygısı zayıf bireylerin kendine olan inancı ve motivasyonu zayıftır. Bu durumlardan dolayı sosyal ilişkilerinde de zorlanır. Sevilebilir veya kabul edilebilir biri olduğuna yönelik inancı zayıf olduğundan, dışlanma ve terk edilme kaygısı yaşar. Bu durumun sıkıntısıyla baş edebilmek için ilişkilerde derin bağlar kurmaz, kendisini açıkça ifade etmez, küçük olumsuzlukları bile büyüterek ilişkiden uzaklaşır. Benlik saygısı zayıf biri, hataya ve kusura kendini açmakta güçlük çektiğinden, karar almakta ve sürdürmekte zorlanır. Kendine olan güveninin azlığı nispetince mükemmeliyetçi yönelimi de fazladır.

Peki, benlik saygısının zayıflığını ortaya çıkaran koşullar nelerdir? Bu noktada araştırmalar, büyüdüğümüz çevreyi işaret ediyor. Baskıcı, eleştirel, kıyaslamacı tutuma sahip ve çocuğu olduğu gibi kabul etmeyen, bulunduğu hâlinden, duygularından, seçimlerinden utandıran bir ebeveyn modeli, maalesef kendine inancı zayıf, saygısı eksik bir yetişkini ortaya çıkarabiliyor. Fakat günümüzde başka türlü bir ebeveyn modeli daha yaygınlaştı. Çocuğuna “kendi yaşadığı psikolojik zorlukları yaşamasın” diye müdahale eden ve çeşitli şekillerde davranmaya ikna etmeye çalışan ve bunu son derece rasyonel (!) gerekçeler sunarak yapan ebeveynlerden bahsediyorum. Pek çok örnek verebiliriz:

• Ezik hissetmekten kaygı duyan annenin çocuğu da ezilecek ya da ezik hissedecek diye kaygılanıp çocuğunu yönetmeye çalışması.

• Güçsüz ve kaygılı hissetmeye dayanamayan babanın çocuğuna güçlü ve duygusuz görünmeyi öğretmesi.

• Hayır diyemeyen annenin çocuğu hayır diyemediğinde paniğe kapılıp çocuğuna yapması gerekeni saatlerce anlatması.

• Sosyal anksiyetesi olan babanın çocuğunu sosyalleşmeye zorlaması gibi.

Çocuklar esnek varlıklardır. Onları yerinde ve yeterince kuşatırsak, kırılmasına, incinmesine onu korumak niyetiyle gerektiği zaman müsaade edersek, çocuk zaten ebeveynin hissetmekten korktuğu duyguları hissetse de bu duygulara razı olacaktır ve bu hisler kanalıyla yeni beceriler geliştirecektir. Fakat ebeveynler kendi dayanamadıkları yerden çocuğa müdahale ettiklerinde, çocuğun hiç aklında olmayan şeyler, çocuk için de doğal bir yaşantıdan çıkıp soruna dönüşüverir. Çocuk kendi özgün ilişkilerinde doğalında ortaya çıkan davranışlarından utanır. Başka biri gibi davranmaya kendini zorlar. Şartlara değil de anne ve babasının rızasına uyumlanmaya çabalarken ortamdan kopar. Ve bu da onun benlik saygısı gelişimini olumsuz etkiler.

Ve bir de hatırlamakta fayda var: Benlik saygısının yüksek olması pek çok kişiye dışa dönük ve atılgan biri olmayı çağrıştırır. Oysa bu yararlı bir bakış açısı değildir. İçe dönük mizaca sahip olmak benlik saygısının veya öz güvenin eksikliğine işaret değildir; bilakis içe dönük olup kendisine saygısı yüksek pek çok insan varken, dışa dönük olduğu hâlde kendisine saygı duymayan nice insan fark ederiz toplum içerisinde. Sırf bu algı yüzünden bugün ebeveynler çocuklarını dışa dönük olmak konusunda zorluyor. İçe dönük olmak bir kusurmuş gibi algılandığı için ebeveynler tarafından çocuk kendisi gibi olmaktan utandırılıyor. Oysa benlik saygısı, çocuğun olduğu hâliyle kabul edilmesiyle gelişen bir şeydir. Çocuğu başka biri olmaya zorlamak, kapasitesini hesaba katmamak, onu başkalarıyla kıyaslayıp eleştirmek, içe dönük olsun ya da olmasın, kendisiyle kavgalı bir yetişkine dönüştürecektir.

Hasılı, ebeveynlerin kendileriyle olan savaşlarını çocuklarına taşımalarının doğal bir sonucu, kendisiyle savaşan yetişkinler büyütmeleridir. Benlik saygısı yüksek bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız, onu kendisi olarak kabul edin. Elbette ki müdahale edeceğiz, alternatif çözüm yolları öğreteceğiz. Ama bunu, o gerçekten ihtiyaç duyduğunda yapacağız. Kafamızdaki kendi yaralarımızdan türettiğimiz kuralları onların koşullarını ve gelişimini hesaba katmadan onlara boca edemeyiz. Çocuklar, yetişkinler gibi eksik ve kusurlu varlıklardır. Yetişkinlerden farklı olarak yönlendirilmeye ve bakıma muhtaçtırlar da. En muhtaç olduğumuz zaman diliminde maruz kaldığımız söylemler içimize işler. Kendimize yönelik perspektifimize dönüşür. Kendi halledemediğimiz meseleleri çocuğumuza yöneterek halletmiş olmayız. Bunu unutmamak gerekir.

Exit mobile version