TJOD, Malpraktis Davalarına Karşı Yetkililerden ACİL ÇÖZÜM İstiyor

2010 yılında Malpraktis Sigortası (tıbbı kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk)’nın uygulamaya konmasıyla 1990-2000 yılları arasında 635 olan dava sayısı 2017’de 6 binlere ulaştı. Antalya’da 19-22 Mayıs tarihleri arasında Türkiye’nin dört bir yanından bin 500’u aşan doktorun katılımıyla gerçekleştirilen TJOD (Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği) Kongresinde, sağlık sisteminde sorunların oluşmasına neden olan aksaklıkların giderilmesi için yetkililerden ‘acil çözüm’ istendi.

Antalya’da 19-22 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen TJOD (Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği) Kongresine, Türkiye’nin dört bir yanından katılan bin 500’u aşkın doktor Malpraktis davaları ile yetkililere seslenerek, konuyla ilgili bir an önce gerekli düzenlemelerin yapılması talebinde bulundu.

Tıbbı kötü uygulamaya ilişkin mali sorumluluk olarak tanımlanabilecek Malpraktis davaları kadın doğum hekimlerini hukuki boşluk nedeniyle büyük sorunlarla karşı karşıya bırakıyor. 2010 yılında uygulama konan 1990-2000 yılları arasında 635 olan dava sayısı 2017’de 6 bin doktorun üzerinde trilyonluk tazminatla sonuçlanmaya başladı. Kadın doğum doktorları özellikle meslek etiği dışında çalışan hukuk bürolarına yetkililerden, ‘karşı yaptırımların artırılmasını’ istedi. TJOD Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, “Malpraktis Sigorta uygulaması sonucu yıllar içinde fırsatçı hukuk büroları sigorta klozlarında bulunan bir madde nedeniyle ticaret mahkemelerinde doktorları devre dışı bırakarak direk sigorta şirketleri aleyhinde davalar açmaya başlamışlardır. Kamuda çalışan doktorların bypass edilerek direk sigorta şirketine yüksek meblağlı (2-5 milyon TL) davalar açılması doktorlar arasında duyulmaya başlayınca; motivasyon bozulması, defansif tıp uygulamalara geçilip buna bağlı gereksiz fazla sayıda tetkik istenmesi sonucu devletin sağlığa ayırdığı bütçe büyük zarar görmeye başlamıştır. Tıpta uzmanlık sınavlarında genç hekimler özellikle cerrahi branşları seçmekten kaçınıyor, sorunlardan korkan bir kısım meslektaşlarımız mesleği bırakırken, büyük bir grup da sağlıkta beyin göçü olarak yurt dışını tercih ediyor” diyerek konuyla ilgili yaşanan sorunlara dikkat çekti.

 ‘Doktor günah keçisi olarak seçilmemelidir!’

TJOD İkinci Başkan Prof. Dr. İsmail Mete İtil ise doktorların artık TUS sınavında girişimsel tıp alanlarını tercih etmediklerini, bu durumun toplumun sağlığı açısından büyük sorun oluşturacağına dikkat çekti. İtil, “2020-2021 TUS sınavında boş kalan branşlar: çocuk, acil tıp ve kadın doğum branşları oldu. Nedeni ise;

  1. Malpraktis davaları
  2. Özlük haklarında iyileştirme olmaması
  3. Hekime en çok şiddet olan branşlar
  4. Çalışma koşullarının zor olmasıdır.

Mecliste şu anda komisyonda yeni Malpraktis yasası görüşülüyor. Kadın doğum uzmanlarının isteği kapsamlı-geniş bir yasa hazırlanmasıdır.

‘Mağduriyeti birinin ödemesi gerekiyor, devlet ödemediği için günah keçesi olarak doktorlar seçiliyor’ bu yanlıştan dönülmesi gerekiyor. Hakimler, her şey normal olsa da onam almak zorunluluğu getiriyor. Genel uygulamaya göre; 1219 nolu kanun, hasta hakları ve biyotıp sözleşmesinde yüksek riskli gebelik ile ilgili durum varsa hastaya yaptırması gereken testler önerilir. Yüksek risk yoksa sözel olarak hasta bilgilendirilir. Özetle; hekim bilgi verir, öneride bulunur sonuçta hasta isteğini seçer. Hekim ne yaparsa yapsın tüm testler normal çıksa da Down Sendromu olasılığı her zaman vardır.

Yapılan çalışmalara göre hekimler, kendini koruma altına almak için, defansif tıbba yöneldi. Eğer hekimler malpraktis davalarından korunursa, defansif tıp için istenen aşırı tetkiklerin önüne geçilmiş olacak. Bu da harcamalarda 15 kat azalma, devletin 15 kat daha fazla kazanması demektir. Çözüm bekleyen sorunları ve doktorun istediklerini sıralamak gerekirse;

*Her şikâyet soruşturma konusu oluyor.

*Yıllarca süren soruşturmalar, motivasyon bozuyor,

*Hekimin yararına düzenlemeler olması gerekiyor.

*Şiddet ile ilgili ceza kanuna eklenmesi gerekiyor.

*Down sendromlu davalarda hiçbir hatanın hekime rücu etmemesi, sigorta şirketleri ve devlet tarafından karşılanması gerekir.

*Zorunlu tıbbı sigorta üst limiti güncellenmelidir. Konuyla ilgili Sigorta Genel Müdürlüğü’ne başvuru yapıldı.

*Sigorta korumasının emeklilikten sonra da 10 yıl devam etmesi

*Tam gün yasası ilk çıktığında 2010 yılında emekliliğe yansıyan maaş iyileşmesi olacağı yönünde söz verildi. Bu halen yerine getirilmedi”

Down sendromunu ‘SİSTEM KAÇIRIYOR, DOKTOR DEĞİL

TJOD Yönetim Kurulu Saymanı Prof. Dr. Gazi Yıldırım, devletin doktorunu korumakla yükümlü olduğunu belirterek şunları söyledi; “Bugün doktorla hasta karşı karşıya bırakılmıştır. Hastanın sorununu devlet çözmeli. İlçe hastanelerinde ultrason cihazları yeterli değil, detaylı tarama yapacak cihaz, Down Sendromu ile ilgili -ne yazık ki- ikili-üçlü test yok! Sadece merkezdeki ana hastanelerde var. Bu durumda testlerde düşük risk vermesine rağmen hekimin suçlu bulunması kabul edilemez. Bazı avukatlık bürolarının doktorların peşine düşmesine, bu davaların ekmek kapısı olarak algılanmasına nasıl izin verilir? Doktorlar nasıl özel sigorta şirketleri ile karşı karşıya bırakılır? Ömür boyu çalışıp biriktirilemeyecek para, bir down sendromlu çocuk doğduğunda doktordan nasıl talep edilebilir?

Kesin tanı isteniyorsa; Türkiye’nin her yerinde gebelere amiosentez yapılsın, yeterli sayıda perinatolog, bu amiosentez suyunu inceleyecek yeterli genetik uzmanı olsun. İşleme bağlı düşük olma ihtimalini de hasta kabul etsin. Anne kanında noninvaziv işlem, genetik testler yüzde 99 güvenilir, üç-beş ilde var ve ama çok pahalı. İkili-üçlü teste rağmen de çocuk down sendromlu dünyaya gelebilir. Günümüzde bebeğin DNA parçacıkları dolaşıp, anne kanına geçtiği için Cell Free Fetal DNA testi ile Down Sendromunu yüzde 99,9 saptamak mümkün. Bir merkez kurulsun ülkemizde her yıl 1 milyon 200 yıl gebenin, 12’inci haftada aile merkezlerinde kanı alınıp, incelemesi yapılmak üzere merkeze gönderilsin, sorun ortadan kalkar.

Ne ikili ne üçlü teste para harcasın. O zaman devlet, hekim değil testi yapan firma suçlu bulunuyor. Şu an ülkemizde;

*3-4 merkezde yaklaşık 50-60 genetik uzmanı

*250-300 aktif çalışan perinatoloji uzmanı

*Tanı- tarama testleri yetersiz

*Ultrason cihazları teknolojik açıdan yetersiz

Sağlıkta dönüşüm ile birlikte kar topu gibi büyüyen sorunlarla karşı karşıya bırakıldık.

2012 -2022 Bakanlığına 5933 tazminat davası (Acil 1566, Kadın Hastalıkları ve Doğum 1084, Genel Cerrahi 638, Fiziksel Tıp Rehabilitasyon 17) açıldı. Doktor muayene ücreti hasta başına: SGK-Eğitim Araştırma hastanelerinde 122 TL, Devlet hastanelerinde 52 TL  

Toplamında 178 dava kabul, 1011’i kısmen kabul edildi. Toplamda 172 milyon TL doktorlara tazminat cezası verildi. Bir doktorun ömür boyu çalışıp, biriktirdiğini bir Down Sendromlu bebek doğumuyla elinden alınmasının izahı yok”

Korku ile doktorluk YAPILMAZ!

TJOD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Op. Dr. Volkan Kurtaran ise tüm bu sorunlar karşısında yalnız kalan doktorların tükenmişlik sendromu yaşadığını dile getirdi.Kurtaran şunları söyledi:Doktor mutsuz! Yalnız bırakıldı. Korku altında karar verme yetisi farklı olur. Doktoru baskı altına alan, korkutan, hırpalayan politikalarda en büyük zararı hastalar görür.

Malpraktis ve komplikasyon farklıdır. Doktorun her şeyi yapmasına rağmen gene de hastanın zarar görmesine komplikasyon denir. Arada çok ince bir çizgi var. Bu ince çizgiyi doktorlar bile ayırt edemez. Bu tür davalarda kesinlikle kanunen ‘kasıt ve ihmal’ yoksa doktor yargılanmamalıdır. Yorgunluk nedeniyle oluşabilecek malpraktis davalarının sorumlusu kim olacak? Devlet mi? Çözüm kanun koyucuda. Çok sayıda kanun çalışması yaptık, çok sayıda milletvekiline bildirdik. Bu kadar uzun ve ağır eğitim sonrası bu derece hırpalanma, korku ile yaşamaktan hiçbir doktor memnun değil. Halinden memnun olmayan bir kişiye canınızı emanet ediyorsunuz. Bir zamanların tıbbın en hayatı, en yüksek puanları ile seçilen branşlara şu anda kimse girmek istemiyor. Sebebi korku, korkularla doktorluk olmaz”

Die mobile Version verlassen