SSCB’NİN DAĞILMASINDAN SONRA TÜRKİYE’NİN BALKAN POLİTİKASI

Bu yazıda kısaca Türkiye’nin SSCB’nin dağılmasından sonraki  Balkan politikasını değerlendireceğiz.

II. Dünya Savaşı sonunda, 2 Aralık 1945’te Yugoslavya Demokratik Federal
Cumhuriyeti kuruldu. 1963’te resmi adı Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti oldu.
Tito’nun başkan olduğu devlet, komünist rejiminin ideolojisini kabullenmişti ama SSCB karşısında bağımsız bir duruş sergiledi ve yönetimi boyunca Stalin’den farklı bir sosyalist siyaset takip etti.
Tito’nun  Mayıs 1980’de ölümüyle birlikte Yugoslavya’da ekonomik bunalım ve etnik çatışmalar arttı. Ülkeye “Yugoslavlık” üst kimliğini benimseten Tito’nun ölümü ile iç karışıklıklar çoğaldı ve ülke çözülüp dağılmaya başladı. 1918 yılında kurulan Yugoslavya Krallığı içinde var olan, “Yugoslavlık” üst kimliği yüzünden ön plana çıkmayan 26 çeşit etnik grup Tito’nun ölümü sonrası kendi alt kimliklerini ön plana çıkardılar. Bu da dağılmanın en önemli sebebi oldu.

Hırvatlar, Slovenler, Boşnaklar, Makedonların Yugoslavya’dan bağımsızlık talepleri giderek arttı. Sırbistan ve Karadağ’ın bu isteklere karşı çıkması ve bir özerk bölge olan Kosova’daki etnik huzursuzluk ülkeyi parçalanmaya götürdü. Olaylar sonunda 1991 yılında Yugoslavya’dan ayrılan ilk devlet Slovenya oldu.  Arkasından 1991 yılı Haziran ayında Hırvatistan da bağımsızlık kararı aldı. 

Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle Yugoslavya’da çatışmalar hızlandı. Yugoslavya’nın bir arada yaşamasının artık mümkün olmayacağının anlaşılması üzerine 1991 sonuna doğru Makedonya ve Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan etti.


Yugoslavya 1992 yılından itibaren Sırbistan’ın denetiminde, Sırbistan ve Karadağ’dan oluşan bir federasyon haline dönüştü.  Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti 2003 yılında, şimdiki ismiyle Sırbistan’ın Yugoslavya ismini kaldırıp Sırbistan-Karadağ ismini almasıyla birlikte resmi olarak dağıldı. Daha sonra Karadağ’da bağımsızlığı seçti. Kosova ise kanlı bir mücadele sonunda Sırbistan’dan ayrıldı ve 2008 yılında Kosova da bağımsız oldu.

Sırpların Kosova ve Srebrenitsa’da Müslümanlara uyguladıkları soykırım sonrası Müslüman mezarlığı – çocukları dahil yakınlarını katliamda kaybetmiş olan kosovalı Müslüman Bir Anne

Yugoslavya’nın parçalanması sonucu 7 yeni devlet ortaya çıkmıştır. Bunlar Sırbistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya ve Kosova’dır. Yugoslavya birliğinden ayrılan bu 7 devlet günümüzde varlıklarını korumaktadırlar.

BU DÖNEMDE TÜRKİYE’NİN POLİTİKASI

Türkiye’nin 1990’larda SSCB’nin dağılmasından sonra  Balkanlara yönelik politikasında 3 özellik ön plana çıktı:

Türkiye bölgeye yönelik aktif bir politika izledi.

Bölge ülkelerinin egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösteren bir politika izledi.

Bölge ülkeleriyle İlişkileri iyileştirerek geliştirecek bir politika izlemek ve böylece barış ve istikrara destek olmak istedi.

Türkiye’yi bu 3 temel ilkeyi uygulamaya zorlayan sebepler şunlardı:

1 –         Türkiye’nin tarihi Türkiye’yi balkanlarda bu ilkelere göre bir politika izlemeye, Balkan coğrafyası ile ilgilenmeye zorluyordu. Balkan coğrafyasında 10 milyon Müslümanın yer alması Türkiye’nin bu coğrafya ile ilgilenmesi için yeterli bir sebepti. Ayrıca yine bu coğrafyada Türklerin 2 milyon soydaşın olması ve toplamda 10 milyon insanla aynı kültür ve inancı paylaştığımız insanların olması Türkiye’yi balkanlarla ilgilenmeye zorlamaktaydı.

2- Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya da Türkiye’yi Balkanlarla aktif olarak ilgilenmeye zorluyordu.  Çünkü Türkiye bir balkan ülkesidir. Hala topraklarının bir kısmı Balkanlardadır. Şu anda Türkiye’nin 41 bin kilometrekare  toprağı Balkan yarım adasındadır.

 Balkanlarda ortaya çıkan her olay Türkiye’yi yakından ilgilendirir. Dolayısıyla Türkiye’nin Balkanlara yönelik politikasında aktif olmaması mümkün değildir.

3- Balkanlar Türkiye’nin batıya ana çıkış kapısıdır. Ülkenin batıya yönelik bütün kara ve demir yolları balkanlardan geçer.

4- Türkiye’nin Sosyal yapısı, toplum yapısı da Türkiye’yi Balkanlara yönelik bir politika izlemeye sevk etmektedir. Türklerin Balkan coğrafyasından çekilmesiyle  birlikte Türkiye’ye gelen Balkanlardan gelen çok sayıda Türk, Arnavut, Boşnak vardır. Bunların sayısı yaklaşık 4 milyon civarındadır. Bunların Balkanlarda akrabaları, yakınları vardır.  Bu yüzden Türk toplumu Balkanlara son derece hassastır. Ayrıca Balkanlardan göç etmeyen önemli bir Müslüman ve Türk nüfus olduğunu da yukarda söyledik.

5- Siyasi olarak içinde bulunduğumuz, NATO, AB, Güney Doğu Avrupa İstikrar Paktı gibi ittifaklar bizi Balkanlara yönelik aktif bir politika izlemeye iter. Çünkü Balkan ülkelerinin neredeyse hepsi bu ittifakların üyesidirler.

HAKSIZ ELEŞTİRİLER

Türkiye’nin Balkanlara yönelik aktif, barış ve istikrarı destekleyen ve Balkan ülkelerinin egemenliğine ve bağımsızlığına yönelik politikasını özellikle Sırbistan ve Yunanistan 1990’lı yıllar boyunca, özellikle de Yugoslavya’nın dağılma sürecinde sık sık eleştirdi. Zaman zaman bu eleştirilere Bulgaristan da katıldı.

Eleştirilere baktığımızda söz konusu eleştirilerin 3 konuda yoğunlaştığını görüyoruz:

1-Türkiye 1990 sonrası Balkanlara yönelik politikaları ile Balkanlarda kendine yakın İslami bir kuşak oluşturuyor. Kendine yakın Doğu Trakya’dan Bosna Hersek’e kadar (Doğu Trakya, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Sancak, Kosova, Bosna-Hersek) bir İslami kuşak oluşturuyor.

Gerçekte bu iddia doğru değildi. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kuruluşundan itibaren din eksenli bir politika izlememişti. Laik toplum yapısı ile dini ne olursa olsun bütün ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmayı hedeflemişti. Bu iddia tamamen Hristiyan Avrupa ülkelerine yönelik bir algı operasyonu idi.

2- Söz konusu iddiaların ikincisi ise Türkiye Yugoslavya’nın parçalanma sürecini hızlandırıp parçalanmaya, dağılmaya destek veriyor iddiasıydı. Hatta bu eleştirileri yapanlar daha ileri gidiyor ve Türkiye’nin eski hinterlandına, eski coğrafyasına geri dönüyor olduğu iddiasıydı.

Bu iddia da son derece temelsizdi. Türkiye’nin asla böyle bir politikası olmadı. Açıkçası böyle bir politikası olsa dağılmayı çabuklaştırabilirdi. Türkiye Yugoslavya olaylarının başından beri Yugoslavya’nın toprak bütünlüğünü desteklemiş ve uluslararası hukuk kurallarını göz ardı ederek hiçbir politika izlememiştir.  Türkiye bu süreçte sürekli BM kararlarına uyarak, BM ile birlikte hareket etmiştir. Ayrıca Yugoslavya’nın dağılma süresinde Türkiye’nin birinci dereceden öncelikli meselesi  Azerbaycan- Ermenistan arasındaki Karabağ meselesiydi. Türkiye bu yıllarda daha çok devletiyle ve kamuoyu ile Kafkaslardaki Karabağ olaylarıyla ilgilendi. Balkanlarla ilgilenmesi daha sonra olacaktır. Türkiye’yi balkanlara çeken olay Bosna’daki ve Kosova’daki katliamlardır.

Dolaysıyla Yugoslavya’nın dağılması sırasında Sırbistan, Yunanistan ve zaman zaman da Bulgaristan tarafından Türkiye’nin Balkanlara yönelik politikasıyla ilgili yapılan ve yukarda açıklanan iddialar  yanlıştı.  Bu iddiaların amacı inanç farklılığından hareketle Avrupa ülkelerine yönelik bir algı operasyonu ile Avrupa’nın desteğini almak ve Türkiye’yi uluslararası alanda güç durumda bırakmak çabasıydı.

Türkiye 1990 sonrası Balkanlara yönelik olarak belirlediği aktif, bölge ülkelerinin egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygılı ve bölge ülkeleriyle İlişkileri iyileştirerek geliştiren bir politikayı başarıyla yürüttü. Bugün de bölge ülkeleriyle, Sırbistan ve Karadağ dahil, iyi ilişkilerini arttırarak sürdürmektedir.

Prof.Dr. Cemalettin Taşkıran

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Die mobile Version verlassen