Sevginin literatürde ‘iyileştiren bir eylem’ olarak yer aldığını söyleyen Psikolog İrem Naz Kırım, “Anne kucağına verildiğimiz andan itibaren salgıladığımız hormonlarımız kişiler arasındaki bağımızı, güvenimizi, ilişkilerimizi güçlendirmemizi sağlarken, kaygıyı, korkuyu ve psikolojik hastalıklara yakalanma ihtimalimizi düşürüyor” diyerek 14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla sevginin iyileştirici gücünü anlattı.
Aşkın insanlarda kendini fiziksel belirtilerle belli ettiğini belirten Medical Park Ordu Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden İrem Naz Kırım, “Âşık olduğunuz kişiyi gördüğünüzde kalbiniz çok hızlı çarpar, göz teması kurmakta zorlanırsınız, geceleri onu düşler ve arzularsınız. Onu elde etmek için ‘yapmam’ dediğiniz farkına varmadan yapabilirsiniz. Aşk, düşüncenin azaldığı dürtülerin arttığı bir histir. Sevgi ise, o kişiyi gördüğünüzde huzur bulmanız, tüm o paniklerinizin geçtiği, kendinizi olduğunuz gibi yansıtabildiğiniz, sizi siz olduğunuz için her halinizle sevdiğini bildiğiniz, güven duygusuyla hareket ettiğiniz bir histir” dedi.
Aşkta sahip olma duygusu hâkim
Mitolojide Zeus ve Hera’nın ile evliliğine dayanan Sevgililer Günü kutlamalarının, her yıl 14 Şubat’ta genç kızların kura ile genç erkeklerle eşleşerek bereketlendirileceğine inanılan bir gün olarak nitelendirilerek zamanla bir gelenek halini aldığını hatırlatan Psikolog İrem Naz Kırım, aşkın ve sevginin insan psikolojisinde etkileri hakkında şu bilgileri paylaştı:
“Aşkta ünlü psikanalist, sosyolog ve filozof Erich Fromm’un da belirttiği gibi ‘sahip olma’ arzusu hâkimken sevgide ‘olma’ arzusu hâkimdir. Fromm, sevginin sahip olmak ve olmak ayrımından şöyle bahseder; “Sevmek, sevilen insanı canlandırmak, onun yaşam duygusunu arttırmak ve aynı zamanda kendinin de canlandığı ve yenilendiği bir süreçtir. Eğer sevgi sahip olmak türünde ele alınırsa o kişiyi kendinin kılmak, denetim altına almak anlamına gelir ve bu durum engelleyici bir eyleme dönüşür. Çoğu aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini gizlemek için kullanılan bir maskedir. Aşk adı altına yapılan kıskançlıkları, aşırı kuralcı ve kontrolcü sevgilileri, kısıtlayıcı tüm eylemleri ve hatta aşk cinayetlerini Fromm aslında o kişilerin sevmeyi bilmeme, becerememesi olarak nitelendirmiştir.”
Aşırı kıskançlık çok sevmekten değil, özgüvensizlikten gelir
Psikolog İrem Naz Kırım, “Seven insan kıskanır, birbirimizde sosyal medyalarımızın şifrelerinin olması çok normal, severim de döverim de, gittiği her yeri haber vermek zorunda, ne giydiği, kimle gittiği, ne zaman geleceğini bilmem lazım” gibi kontrolcü sözlerin aslında bazı kişilerin sevme beceriksizliğini dışarı vurduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: “Bu gibi cümleleri sık sarf etmek aslında sizin sevmeyi değil, sahip olmayı istediğiniz anlamına geliyor. Hayır, o kişi sizin değil. O bir birey ve karşılıklı sevgi besliyorsunuz. Siz olmadığınız zamanda da hayatına devam etti, etmeye devam edecektir. O kişi benimdir, dediğiniz zaman sevdiğiniz kişi birey olmaktan çıkıp bir nesne haline dönüşüyor. Kontrol etmeye çalışmanız o kişiye karşı güvensizliğinizi, hatta özünde özgüvensizliğinizi gösteriyor. Yani, aşırı kıskanmak çok sevmekten değil, aksine öz güvensizlikten gelmektedir.”
Sevgi insan sağlığına iyi gelir
Sevginin özünde iyileştiren bir eylem olarak literatürde yerini aldığını belirten Psikolog İrem Naz Kırım, şunları söyledi:
“Anne kucağına verildiğimiz andan itibaren salgıladığımız hormonlarımız kişiler arasındaki bağımızı, güvenimizi, ilişkilerimizi güçlendirmemizi sağlarken kaygıyı, korkuyu ve psikolojik hastalıklara yakalanma ihtimalimizi de düşürüyor. Örneğin oksitosin hormonu anne bebek arasındaki bağlanma davranışının oluşmasında önemli rol oynamanın yanı sıra stresi de azaltarak hem fizyolojik hem de psikolojik rahatlama sağlıyor. Vazopresinin ise sosyal etkileşimlerimizde rol aldığı ve düzenleyici olduğu bulunmuştur. Serotonin, dürtülerimizi kontrol altına alan, enerjimizi ve libidomuzu arttıran bir hormondur. Uyku ve iştahımızın düzenlemesinde rol oynar. Sevdiğimiz kişiye karşı hissettiğimiz bu yoğun duygunun kontrolünü, yeme ve uyku alışkanlıklarımızı düzenleyerek ruh halimizi dengede tutmamızı sağlar. Dopamin ise motivasyon ve koşullanmada rolü olan bir nörotransmitterdir. Heyecanı tetikler, anlık zevk almamızı sağlar. Hormonların yanı sıra sevgi, güven ihtiyacımızı, aitlik duygumuzu artırırken, yalnızlık hissimizi azaltmamızı ve sevilme ihtiyacımızın da karşılanmasını sağlar.”
İnsanca sevmeyi bilmek gerekiyor
Sevginin güzel ve yoğun bir duygu olmasına rağmen sevme adı altında yapılan birçok davranışın bir o kadar zararlı ve yıpratıcı olabileceğini vurgulayan Psikolog Kırım, “Bu ikisinin ayrımına vardığınızda sevdiğinizi ya da sevildiğinizi anlamış ve diğer yapılan davranışların aslında psikolojik şiddet olduğunu fark etmiş olursunuz. Goethe’nin de dediği gibi, sevmek insanca bir şey, ancak insanca sevmeyi bilmek lazım. Sevmeyi öğrendiğiniz, yalnızca sahip olmakla ilgilenmediğiniz, psikolojik şiddetin ayrımına varabildiğiniz ve sevginizi bir günle ya da hediyeyle ifade etme gereği duymadığınız, rahatlıkla istediğiniz her zaman diliminde ifade edebildiğiniz nice Sevgililer Günleri dilerim” diyerek sözlerini noktaladı.