Proje Çocuklar Kuklaya Dönüşüyor

Aileler küçüldükçe ve çocuk sayısı azaldıkça, ebeveynlerin daha az sayıda çocuk sahibi olup onu da ideallerine en yakın biçimde yetiştirmeye çalıştığını ifade eden Klinik Psikolog Zeynep Temizer Atalar, ebeveynlerin çocukları için en iyiyi istemesinin normal olduğunu fakat bazen bunun ayarının kaçtığını ve “proje” olarak yetiştirilen çocukların zarar gördüğünü söylüyor.

…“Bir çocuk ‘proje’ olarak yetiştirildiğinde, çoğu zaman anne ve babasının kuklası haline geliyor. Ne yiyeceğine, ne giyeceğine, ne yapacağına ya da ne yapmayacağına anne ve babası karar veriyor. Böyle bir yapı içinde çocuk hem haz alamıyor hem de onu gerçekten gören ve duyan ebeveynleri olmadığını düşünüp kendini güvende hissetmiyor.”…

Proje çocuk kavramını açıklar mısınız?

Aileler küçüldükçe ve çocuk sayısı azaldıkça, aile içindeki çocuğun önemi ve değeri biraz daha artıyor. Çiftler daha az sayıda çocuk sahibi olup onu da ideallerine en yakın biçimde yetiştirmeye çalışıyorlar. Böylece yeni nesil çocuklar “üzerinde ince ince çalışılmış” çocuklar yani proje çocuklar haline geliyor.

Proje çocuk hayaline kapılan anne-babalar ne yapıyor?

Çoğunlukla önce kendilerinde eksik gördüklerini çocukları üzerinden tamamlamaya çalışıyorlar. Çocuklarını kendilerinin uzantısı ya da vitrini gibi görüp, onların başarısını kendi başarıları gibi yaşıyorlar. Dışardan bakan birinin “Falancanın çocuğu da çok iyi İngilizce konuşuyor, çok güzel piyano çalıyor, derslerinde çok başarılı…” demesi, onlar için de bir tatmin aracı. Bu nedenle çocukları için oldukça yoğun bir program hazırlamaya çalışıyorlar. Aslında bunun bir parça doğal bir tarafı olduğunu da düşünüyorum. Kişi, neslinin devamı olarak gördüğü çocuğunu, kendi versiyonundan bir üst seviyede yetiştirmek istiyor ki gelecek de ona göre şekillensin. Gelecek nesilde çocuğu, kendi akranlarına göre kendini daha mutlu hissedebileceği bir konumda olsun. Ama bazen bunun ayarı kaçıyor ve bütün bu çaba çocuğun ihtiyacı için mi yoksa anne-babanın ihtiyacı için mi karışabiliyor.

“ÇOCUKLARIN GERÇEK İHTİYAÇLARI ISKALANABİLİYOR”

Proje çocuk olmanın avantaj ve dezavantajları nelerdir? 

Çocuk ailenin merkezinde yer alıyor; anne-baba her durumda onu önceliyor. Çok erken yaşlardan itibaren birçok uyarıcıyla karşılaşıyor ve bu da bilişsel ve sosyal gelişimi için oldukça faydalı oluyor. Eskiden kalabalık aile içinde bakımsızlıktan sık sık hasta olan çocuklar varken bu durum bir avantaj olarak değerlendirilebilir elbette. Fakat aynı zamanda da bir dezavantaj; çünkü bütün bu sürecin içinde hem çocukların gerçek ihtiyaçları ıskalanabiliyor hem de çocuklar daimi bir haz-hız ekseninde kalıp, sınırları kestiremiyor, eksiklikle, yoklukla baş etmeyi öğrenemiyorlar. Çocukları, ihtiyaçlarının gözetilmesi için merkezde tutmak çok değerli; ancak hayatı tamamen onların arzularına göre şekillendirmek de sağlıklı değil. Çocuğu farklı uyaranlarla karşılaştırmak çok değerli ama sırf tenis oynamak daha “havalı” diye istemediği halde çocuğu zorlamak doğru değil.

ÇOCUK KUKLAYA DÖNÜŞÜYOR

Proje çocuk kavramı çocukta ne tür bir tahribata yol açıyor? 

Çocukta sağlıklı bir benlik gelişimi için hem duygusal ihtiyaçlarının karşılanması hem de belli bir oranda sınırla karşılaşması gerekir. Yani hem haz alabileceği hem de yasakla karşılaşabileceği güvenli ilişkiler kurabilmeli. Bir çocuk “proje” olarak yetiştirildiğinde, çoğu zaman anne ve babasının kuklası haline geliyor. Ne yiyeceğine, ne giyeceğine, ne yapacağına ya da ne yapmayacağına anne ve babası karar veriyor. Böyle bir yapı içinde çocuk hem haz alamıyor hem de onu gerçekten gören ve duyan ebeveynleri olmadığını düşünüp kendini güvende hissetmiyor. Böylece kendi hayatı yerine ona bahşedilen bir hayatı yaşamak zorunda kalıyor ve sahte bir benlik algısı gelişiyor. Gerçekte istediklerinin ya da hissettiklerinin ebeveyni tarafından kabul edilmeyeceğini düşünmesi, benlik algısını daha kırılgan bir hale getiriyor ve bu da onun daha sonra kuracağı farklı ilişkiler için sağlıksız bir zemin oluşturuyor.

Proje çocukların kişilik gelişimini değerlendirir misiniz?  

Bu çocuklar için en önemli risk, sahte bir benlik algısı geliştirmeleri; yani kendi gibi olduklarında sevilmeyeceklerini düşünüp başkalarını memnun edecek şekilde var olmaya çalışmaları… Ayrıca bu çocuklar çoğunlukla daha mükemmeliyetçi olup kendilerini yetersiz ve değersiz hissedebiliyorlar. Fakat çok şükür ki çocuklar gelişimleri devam eden, esnek varlıklar. Anne babalarının uygun gördüğü bir formatta var olabileceğini hissetmiş, bu nedenle de gerçek duygularını ve düşüncelerini bastırmış ya da inkâr etmiş olsalar bile, ilişkideki değişim çocuklarda da kendini gösteriyor. Anne babalarının yakınlığı, samimiyeti, açıklığı ve dürüstlüğü, bu çocukların benlik algısının yeniden ve olumlu yönde şekillenmesinde de destekleyici oluyor. Her halleriyle kabul edildiklerini gördükçe, hatalarına, eksikliklerine kısaca kendilerine karşı da daha toleranslı olabiliyorlar.

“KÜLTÜREL YAPIMIZ DEĞİŞİYOR”

Proje çocuk kavramı az gelişmiş ülkelerde daha fazla mı öne çıkıyor? Ülkelere ve kültürlere göre değişim gösteriyor mu? 

Bu mümkün olabilir ama daha net konuşmak için biraz daha kültürlerarası çalışmaları incelemek gerekir. Bizim ülkemiz için yapılan çalışmalar, helikopter ebeveynliğin yani çocuğunun etrafında dönen anne babaların sayısının pek de az olmadığını gösteriyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ya da kültürel yapıları, anne babaların çocuklarıyla kurdukları ilişki içinde bir değişken olarak değerlendirilebilir; ancak proje çocukların ortaya çıkmasının nedenidir demek bence mümkün değil. Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz ve kültürel yapımız da zaman içinde değişiyor. Bir yanımız daha gelenekselken nesil ilerledikçe daha modernleşiyor ve bazı değerlerimiz yavaş yavaş gücünü kaybediyor. En basit örneklerinden biri de daha önce de belirttiğim gibi aile yapımızın geniş aileden çekirdek aileye doğru geçmesi ve çocukların aile büyükleriyle giderek daha az görüşmesi olabilir. Böylece çocuk daha fazla merkeze kayıyor. Özellikle ailenin ilk çocukları konusunda anne baba daha hassas oluyor. Dolayısıyla proje çocuklar çoğunlukla ilk çocuklar oluyor. Fakat zamanla anne baba bu beklentinin çok da gerçekçi olmadığını görüyor ve hem çocuklarındaki hem de kendilerindeki yıpranmalara şahit oluyorlar. Bazen de çocukları bu beklentilerini karşılıyor ve bu durumda tatmin olmuş hissediyorlar ve ikinci çocuklarından beklentileri biraz daha azalıyor. Bu durum ise beraberinde başka bir zorluğu getiriyor; kardeş rekabeti… Bu nedenle ülkenin gelişmişlik düzeyi ya da kültürel seviyesinden bağımsız olarak anne-baba-çocuk arasındaki böyle bir ilişki yapısı, ailenin bütün dinamikleri içinde zorlayıcı bir etki yaratıyor.

“SÜPER OLMA ÇABASI ASLINDA BİR İLLÜZYON”

Anne babalar niçin “süper” olma çabasında? 

Bunun sebeplerinden birinin kişisel nedenler olduğunu düşünüyorum. Bir çocuğun mükemmel olması, anne babasının süper olmasından geçiyor diye düşünülüyor ki her ikisi de bir illüzyon aslında. Ebeveynler kendi yetersizliklerine, eksikliklerine tahammül edemedikleri için çocuklarındaki eksikliği de bir an önce giderme çabası içinde olabiliyorlar. Okulda başarılı olması, arkadaşları tarafından sevilmesi, bir enstrüman çalabilmesi, bir spor dalında başarılı olması, en az iki dil bilmesi ve her zaman mutlu olması gerektiğini düşünüyorlar fakat bunların hepsinin olması mümkün değil. Hatta çocuk için bu kadar “mükemmel” şartlar da sağlıklı değil. Çocuğun kendi yetersizlikleriyle barışık olabilmesi için ona sunulan çevresel koşulların da bir miktar yetersiz olması gerekiyor. Mesela her zaman mutlu ebeveynleri olamaz ama mutsuzluğun geçici ve baş edilebilir bir duygu olduğunu deneyimlediği ebeveynleri olabilir veya her zaman her istediği oyuncağa sahip olamaz ama sahip olduğu oyuncaklarla keyifli vakit geçirmeyi deneyimleyebilir.

Bir diğer neden de aynı temelden yola çıktığını düşündüğüm toplumsal baskı. Kendilerini yetersiz hisseden ama çocuklarının bu yetersizliği, başarıya dönüştüreceğini inanan insanlar grubu, bir süre sonra toplumu oluşturuyor ve bu toplum da diğer çocukları ve diğer ebeveynleri buna göre yargılamaya başlıyor. Bu yargılamadan kaçabilmek de ancak “süper” görünmekle beraber mümkünmüş gibi geliyor ki bu da bir çeşit illüzyon. Yani anne babalar, dışardan bakan gözlerin onların ne kadar da “süper” olduklarını düşünmelerini istediği için böyle bir çaba içinde olabiliyorlar. Hâlbuki insan olmak, eksik olmak demek; ama bunu kabul etmek hele bir de anne baba olarak bunu içselleştirmek çok da kolay değil.

Başarılı çocuklar süper anne babaya sahip olanlar mı?  

Bu soruya cevap vermek için önce “başarılı çocuk” ve “süper anne-baba” nedir, bunu iyi anlamak lazım. Her çocuk kendince içine doğduğu aile sisteminde kendini var etmeye çalışır ve bu çabasıyla da son derece başarılıdır. Dolayısıyla başarıdan kasıt, çocuğun bilişsel düzeyi ya da özel yetenekleriyle ilgiliyse, bu çok da ölçü olmayabilir. Her çocuk, gerçek benliğinin görülüp kabul edildiğini, anne babasının zihninde, gönlünde yer edindiğini hissettiği oranda başarılı olur çünkü ancak o zaman gerçekten sevildiğini hisseder. Böylece onun da sevebilme kapasitesi gelişir. Anne babalığı süper yapan da önce kendine sonra çocuklarına karşı kucaklayıcı olmaktır. Yani aslında süper olmak ancak o kadar da süper olunmadığının kabulüyle beraber mümkün…

“EVDEKİ YETİŞKİN KİM?”

Çocuk gelişimi ve eğitiminde doğru anne baba yaklaşımı nedir? Anne babalar “süper” olma tutumundan nasıl vazgeçebilir?  

Bizler anne veya baba olduğumuz zaman kendi çocukluk süreçlerimiz bilinç dışı yollarla tekrar devreye girer. Nasıl bir ebeveyn olacağımız, bize karşı nasıl ebeveynlik yapıldığıyla bağlantılıdır. Bazen aynısı bazen de tam tersi oluruz; ama yine çıkış noktamız kendi hikâyemizdir. İşte bu noktada çocuğumuzunkiyle kendi hikâyemizi ayırmak gerekir. Çünkü çocuğumuzun duygusal ihtiyacı, bizim çocukluğumuzda hissettiğimizle aynı olmaz. Onun anne babası, bizim anne babamız değildir ve çocuklarımız da bizim telafi etmeye çalıştığımız çocukluğumuz olamaz. Dolayısıyla çocuğumuzla kuracağımız ilişkide olabildiğince geçmiş yerine o günde ve o anda olmak sonra da çocuğumuzu anlayarak yol almamız gerekir. Aksi halde evin içinde herkes bir “çocuk” haline gelir. Ben böyle bir durum hissettiğimde anne babaya şu soruyu soruyorum: “Peki, o halde evdeki yetişkin kim?” 

“ÇOCUKLARIN ALTERNATİF SOSYAL ÇEVREYE ERİŞİMİ ZORLAŞIYOR”

Modern yaşam koşulları ebeveynlerin çocukla iletişimini nasıl etkiliyor?  

Zaman çok hızlı akıyor. Evdeki her bireyin kendine göre bir programı oluyor ve hayatlarımızda hiç boşluk bırakmamaya çalışıyoruz. Çocuk için, okula gidiyorsa okuldan dönüşte, gitmiyorsa da gün içinde mutlaka gelişimini destekleyecek aktiviteler, çalışmalar hazırlanıyor. Çocuklar vakitlerinin büyük kısmını ya evde ya da başka bir dört duvarın içinde geçiriyorlar. Mahalle ve sokak kültürümüzü de yavaş yavaş kaybettiğimiz için çocukların alternatif sosyal çevrelere erişimi giderek zorlaşıyor. Sürekli çocukları için “faydalı” etkinlikler peşinde koşan anne baba da bir süre sonra yorulup bunalmaya başlıyor ve sonuç; ekranla buluşan çocuklar…

Hâlbuki çocukların da bir miktar boşluğa ya da programsızlığa ihtiyaçları var. Böylece problem çözmeyi, yeni fikirler üretmeyi ve çevrelerine daha farklı gözlerle bakmayı öğreniyorlar. Yani bazen de anne-baba-çocuk arasındaki ilişkide her şeyin o kadar da düzenli, disiplinli ve mükemmel olmaması, çocuklar için çok daha faydalı… Bu yüzden de bazen o akış içinde durmak, hem anne babanın kendisi için hem de çocuk için bir ihtiyaç haline geliyor. Fakat çoğunlukla durmaya zamanımız yokmuş gibi hissediyoruz ve bu da zaman içinde ilişkiler için de yıpratıcı olabiliyor.

ÇOCUK VE DOĞRU EKRAN KULLANIMI

Ekran saatleri aile içi iletişimi nasıl etkiliyor? Ekransız aile aktivite zamanlarını oluşturmak için önerileriniz nelerdir?

 Öncelikle ben ekran konusunda çok da karamsar değilim aslında. Yeni neslin en önemli araçlarından biri teknoloji ve onunla da çok erken yaşlardan itibaren karşılaşıyorlar doğal olarak. Bizlerden çok daha hakim olacakları bir alan bu ve elbette bizden daha fazla kullanacaklar. Bu yüzden mahrum bırakmak yerine işlevsel bir şekilde kullanılması konusunda rehberlik etmek gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca bugün ekran sadece onlar için değil, bizler için de vazgeçilmez bir noktada. Neye ihtiyacımız varsa elimizdeki telefonla hallediveriyoruz ve bu hepimiz için büyük konfor. Dolayısıyla evde herkesin elinde bir telefon varken çocuğu ekrandan uzak tutmak, çok da gerçekçi değil. Yani çocuğumuzu ekrandan uzak tutmaya çalışırken biz ne kadar uzak kalabiliyoruz acaba?

Ancak her konuda olduğu gibi bunda da belli bir sınır düzeyini gözetmek gerekiyor tabii ki. Çocuğun ya da anne babanın günün büyük kısmını ekran başında geçirmesi, bir süre sonra faydadan çok zarar vermeye başlıyor. Özellikle uyku vakti öncesinde tablet, televizyon ya da telefonları bir kenara bırakmak ve birlikteyken çocukların ne öğrendiğinden çok ne kadar eğlendiğine odaklanmak aile içindeki muhabbeti de artırıyor. Anne babalarla yaptığım görüşmelerde ne oynadıklarını ve nasıl oynadıklarını sorduğumda çoğunlukla benzer cevaplar alıyorum. Genel olarak oyunları, çocukların bilişsel gelişimlerine hizmet edecek şekilde kurgulamak daha faydalı olarak algılanıyor. Hâlbuki çocuğun anne babasıyla vakit geçirirken en çok ihtiyaç duyduğu şey; birlikte eğleniyor olduklarını hissetmek. Çocuk renkleri, şekilleri ya da kavramları okul içinde birçok kanaldan öğrenebilir fakat anne babasıyla saklambaç oynarken aldığı hazzı, hiçbir eğitim programı ona veremez. Çünkü çocuk bu sayede “Annem ve babam benimle oyun oynuyor ve oynarken de çok eğleniyor demek ki ben de birlikteyken mutlu olunan biriyim.” diyor ve bu, benlik gelişimi için renkleri, şekilleri ya da kavramları öğrenmesinden çok daha faydalı.

KLİNİK PSİKOLOG  ZEYNEP TEMİZER ATALAR  KİMDİR ?

Psikodramatist ve Klinik Psikolog Zeynep Temizer Atalar, 1998 yılında başladığı lisans ve yüksek lisans eğitimlerini Okul Öncesi Dönem Çocuk Gelişimi-Eğitimi ve Psikoloji alanlarında tamamladıktan sonra 2018 yılında başladığı doktora eğitimine Gelişim Psikolojisi alanında tez aşamasında devam etmektedir. İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev alan Atalar, Psikodrama eğitimini tamamlamış ve kurucusu olduğu danışmanlık merkezinde çocuklar ve aileleriyle bu alanda çalışmaya devam etmektedir. Zeynep Temizer Atalar evli ve bir çocuk annesidir.

Die mobile Version verlassen