Osmanlı Kuruluş Devrinde SİYASAL EVLİLİKLER

On üçüncü yüzyılın sonlarına doğru Kuzeybatı Anadolu’da ortaya çıkan ve kurucusundan dolayı Osmanoğulları adını alan siyasal yapı, oldukça zor koşullar altında oluşmuştu. Konuşlandıkları bölgenin etrafı, diğer Türk beylikleri ve Doğu Roma İmparatorluğu gibi güçlü siyasal rakiplerle çevriliydi ve çok çetin bir rekabet söz konusuydu. Farklı etnik ve dini toplulukların yaşadığı bu coğrafyada başarısızlık yok olmak demekti. Böylesine güçlü rakipler ve zor koşullar altında varlık gösterebilmek için askeri yeteneklere sahip olmak, öncelikler arasında ilk sırayı alıyordu. Osmanlılar buna sahiplerdi ve bu gücü kullanma konusunda oldukça başarılıydılar.

İmparatorluğun kuruluşunda askeri başarıların öncelikler arasında yer almasına rağmen elde edilmesi gereken kazanımlar için sadece silahlı güç yeterli değildi. Karşılaşılan zorlukların üstesinden gelebilmek, dönemin geçerli olan siyasal, sosyal ve ekonomik yöntemlerine başvurmayı da gerekli kılıyordu. Güçlü olanın kazandığı bu ortamda aşılması gereken çok önemli başka bir engel daha vardı. O da meşruiyet sorunu idi. Askeri zaferlerden sonra hâkimiyet altına alınan bölgelerde yaşayan toplumlar nezdinde kabul görme gerekliliği, üstesinden gelinmesi gereken en önemli sorun olarak ortaya çıkıyordu. Bu bakımdan Osmanlıların daha başından beri uyguladığı gönül çekme, teselli etme, avutma anlamına gelen istimalet politikasının altında bu yatıyordu. Kavramın siyasal manası ele geçirilen bölgelerde yaşayan unsurların Osmanlı yönetimini benimsemesini sağlamak demekti. Osmanlı yöneticilerinin başlangıçtan itibaren benimsedikleri politika bu esasa dayanıyordu. Savaşılan devlet ya da beyliklerin silahlı güçlerini ortadan kaldırdıktan sonra takip edilen politika, bölge halkıyla sağlam bir devlet-toplum ilişkisi kurmaktı. Bu ilişkinin en önemli yanı şüphesiz hukuksal altyapıydı. Şeri ve örfi hukukun sağladığı fırsatlardan yaralanarak farklı din ve mezhepteki insanlar arasında yeni bir sosyal ve siyasal düzen kurulmaya çalışılıyordu. Bu yöntem imparatorluğun hâkimiyet anlayışının temelini oluşturuyordu.

Osmanlıların on dört ve on beşinci yüzyılda, mücadele ettiği devletlerle ve toplumlarla kurduğu ilişkiler çerçevesinde meşruiyet sağlamak için başvurdukları yöntemlerden biri de aile üyelerinin yaptıkları siyasal evliliklerdi. İzlenen yol zamanla devlet stratejisi halini almıştı. Benimsenen strateji, Hıristiyan devletlerin hanedanları ya da bölgesel güçlerin kızlarıyla kurulan sıhriyetle yani evlilik yoluyla kurulan akrabalığa dayanıyordu.  Savaş yöntemleriyle ele geçirilen bölge halkının nezdinde Osmanlı ailesinin yönetme hakkına sahip olduğu anlayışı, kurulan akrabalık ilişkisiyle sağlanmaya çalışılıyordu. Osmanlı aile üyelerinin esas olarak bu gerekçeye dayanan evlilikleri, on dördüncü yüzyılda Rumeli’nin güçlü Hristiyan hanedanlarının, on beşinci yüzyılda ise Anadolu’nun bölgesel güçleri olan Türk beylerinin kızlarıyla yapılmıştı.

Dönemin koşulları dikkate alınarak oluşturulan Osmanlı İmparatorluğu’nun gerek Anadolu’da gerekse Rumeli’de benimsediği genişleme siyaseti, üç temel üzerine inşa edilmişti. İlki; savaş yöntemiyle elde edilenlerdi. Askeri gücü dayalı olan bu yönteme göre kim güçlüyse o kazanırdı. İkincisi; para karşılığı satın alınan yerlerdi. Bu da güçlü bir ekonomiye sahip olmayı gerekli kılıyordu. Üçüncüsü ise evlilikler yoluyla elde edilen topraklardı. Hangi türde olursa olsun ele geçirilen yeni bölgelere hâkim olduktan sonra orada Osmanlı otoritesini kurma ve meşruiyet kazanma gereği, aşılması gereken yeni sorunun adı olarak kendini gösteriyordu. Gerek yönetim nezdinde gerek bölge halkının gözünde meşruiyetin sağlamlaştırılma çabaları bu açıdan dikkat çekiciydi.

Siyasal meşruiyetin elde edilmesinin en etkili yollarından biri devlet yöneticileri, bölgesel güçler ya da ileri gelenler ile akrabalık bağı kurmaktı. Kurulan sıhriyet, bölgenin Türkleşmesi ve İslamlaşmasının da ayrılmaz bir parçasıydı. Siyasal amaçla kurulan akrabalık bağı sadece Osmanlı ailesinin erkek çocukları üzerinden olmuyordu. Yönetici ailenin kızları da, Anadolu’nun değişik yerlerinde etkili olan Türk bölgesel güçlerinin ya da ileri gelenlerin aile üyeleriyle evlendiriliyordu. Söz konusu akrabalık bağının kurulduğu düğünler, bir gösteriş yarışı halini alıyor ve hükümdarın kuvvet ve kudretini göstermenin aracı olarak kullanılıyordu.

İmparatorluğun kurucusu Osman’ın yaptığı evlilikler, imparatorluğun siyasal amacına hizmet etmek adına kurulan ilk akrabalık örneklerindendi. Osman’ın, etkin bir dinsel önder olan Şeyh Edebalı’nın kızıyla evlenmesi onun siyasal otoritesi için faydalı olmuştu. Henüz kuruluş aşamasındaki imparatorluğun yöneticisi olarak, bölgenin ileri gelenlerinden olan bir dini otorite ile kurulan sıhriyet ve bunun sağladığı imkânların göz ardı edilemezdi. Ancak bu çıkar ilişkisi karşılıklıydı ve Edebalı, kızıyla evlenen Osman’dan ekonomik olarak yararlanmayı bilmiş, bir köyü geçimlik olarak alma şansını yakalamıştı.

Osman’ın, oğlu Orhan’ı Yar-Hisar’ın Hıristiyan yöneticisinin kızıyla evlendirmesi de dikkat çekici bir gelişmeydi. Orhan’ın evliliği, toprakların genişletilmesi amacıyla yeni yerleşim yerleri ve kaleler ele geçirdikçe bölgede kalıcılığı sağlamlaştırmak ve gayrimüslimler üzerindeki etkinliği arttırmak amacını taşıyan bir girişimdi. Orhan ikinci evliliğini Doğu Roma İmparatoru Andronikos (II) ile Fransız eşi Anna’nın kızı olan Asporça ile yaptı. Artık Orhan Doğu Roma İmparatoru’nun damadı olmuştu. Bu o dönem için Osmanlılar açısından önemli bir fırsattı. Orhan’ın ayrıca Sırp ve Bulgarlara karşı yardımına ihtiyaç duyan Doğu Roma İmparatoru Kentakuzenos’un küçük kızı Thedora ile de evlendi. Orhan’ın katılmadığı düğün Silivri de Hıristiyan gelenlerine göre yapılmıştı. Osmanlı yöneticisi bu evliliğinden, Rumeli’ye yapacağı fetihler için avantaj kazanmak ve Anadolu’da ele geçirilen bölgelerde yaşayan gayrimüslimler üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştırmak için faydalandı. Orhan, evlilik yöntemini Anadolu’daki Türk beylikleriyle olan ilişkilerini geliştirmek için de kullandı. Oğlu Süleyman’ın kızını Candaroğlu Süleyman (II)a gelin vererek kurulan akrabalık Bayezit’e (I) yaradı. Onun, Anadolu beylikleri üzerine yaptığı akınını, akrabası olan Candaroğlu Süleyman destekledi.

Orhan’ın oğlu Murat da (I) Bulgar Kralı Şişman’ın kızı Maria ile evlendi. Daha sonra Doğu Roma İmparatoru Kostantin Dragas’ın bir kızını kendine, diğer iki kızını oğulları  Bayezit (I) ile Yakup‘a eş alarak sıhriyet bağı kurdu.  Murat oğlu Bayezid’i ayrıca Germiyanoğlu’nun kızı Devlet Şah Hatun ile de evlendirdi. Bu evliliğin karşılığında çeyiz olarak Kütahya, Simav, Eğrigöz ve Tavşanlı şehirleri Osmanlılara verildi. Murat aralarında yaşanan sorunları ortadan kaldırmak için kızlarından birini Karamanoğlu Alaeddin ile evlendirmişti. Karamanoğulları ile kurulan akrabalıktan biri de Karamanoğlu İbrahim ile Bayezid’in (I) kızı Sultan Hatun’un evliliği idi.

Bayezid (I), Sırplarla yaptığı savaş sonrasında Kral Lazar’ın kızı Marya (Olivera) ile de evlenmişti. Yeni kral Lazareviç bu evlilikten cesaret alarak savaşta yenilmiş olmasına rağmen kız kardeşinin kocasından Semendire’yi (Smendrevo) istemiş, Bayezid, kayınbiraderinin isteğini fazlasıyla karşılamıştı. Semendire’ye ek olarak Güvercinliği de (Dimetoka, Gümüşçay) Lazareviç’e verdi. Bunda karısı Marya’nın da rolü vardı.

Ankara Savaşı sonrasında başa geçen Mehmet de (I) Anadolu’daki hâkimiyetini tam anlamıyla sağlamlaştırmak ve bölgede etkinliğini arttırmak için bölgesel güçlerin üyelerinin kızları ile evlilik yaptı. O, Anadolu’nun önemli beyliklerinden olan Dulkadiroğulları Bey’i Nasırüddin Mehmet’in kızı ile evlendi. Mehmet’in diğer evliliği Amasya’nın önde gelen nüfuzlu ailelerinden Şadgeldi Ahmet’in kızı Şehzade Hatun ile olandı. Ankara Savaşı’ndan sonra yıkılan imparatorluğu yeniden kurmaya çalışan Mehmet, bölgesel güçlerin desteğini alarak İmparatorluğu yeniden ayağa kaldırmaya çalışmıştı. Bunun için gerekli olan gücü sağlamanın en iyi yollarından biri de yaptığı evlilikler idi.

Amasyalı Şadgeldi Ahmet’in torunlarından Yeni Hatun da Murat’ın (II) evlilik yaptığı hanımlarındandı. Murat, evlilik yoluyla güç kazanma yöntemini dönemin güçlü devletlerinin hanedan üyelerinin kızları ile evlenerek sürdürdü. 1424 yılında Bolu’yu almaya çalışırken ağır yara alarak Sinop’a kaçan İsfendiyaroğlu İbrahim’in barış yapılması için sunduğu kızı Hatice Hatun ile evlenme teklifini kabul etti. Murat (II), İsfendiyaroğlu İbrahim ile de kız kardeşini evlendirerek güçlü bir ittifak kurmuş oldu. İsfendiyaroğulları ile evlilik ilişkisi daha sonra da devam etti. Murat (II) 1439’da bu sefer kızını İsfendiyaroğlu İbrahim’in oğlu İsmail ile oldukça gösterişli bir düğünle evlendirdi.

Murat’ın (II) akrabalık yoluyla kurulan akrabalık ilişkisine en iyi örneklerden biri Sırp Kralı’nın kızı ile yaptığı evlilikti. 1428 yılında Sırp Brankoviç’in üzerine İshak’ı gönderince Kral, hediyeler göndererek anlaşma teklif etmek zorunda kalmıştı. Bu anlaşmanın en ilginç tarafı Kral Brankoviç’in Murat’a, dokuz yaşındaki kızı Maria ile evlenmesini teklif etmesiydi. Kızın yaşının küçük olması sebebiyle ertelenen evlilik, 1433 yılında Brankoviç’in Osmanlılara karşı oluşan ittifaka dâhil olması sebebiyle gerçekleşebildi.

Murat (II), Dulkadıroğlu ile de evlilik yoluyla akrabalık kurdu. Oğlu  Mehmet’i (II), Dulkadıroğlu’nun kızı Siti Hatun ile evlendirdi. Mehmet de (II), kendinden öncekiler gibi hem Anadolu beyliklerinin hem Hıristiyan hanedanlarının hem de Türkmen beylerinin kızları ile evlilikler yaparak ele geçirdiği bölgelerdeki halkla ilişkisini güçlendirdi. Mehmet (II), Dulkadiroğlu kızı Siti Hatun’dan başka Hıristiyan bir Arnavut devşirmesi olan Abdullah’ın kızı Gülbahar Hanım ile evlenmiş bu evlilikten Bayezid dünyaya gelmişti. Şehzade Mustafa’nın annesi Gülşah Hatun, Karamanoğulları’ndan İbrahim’in kızıydı. Mehmet’in  (II) en küçük oğlu Cem’in annesi ise bir Türkmen beyi kızı olan Çiçek Hatun idi. Mehmet (II)’in evlilikleri arasında en dikkat çekeni Trabzon Rum İmparator David’in kızı Anna’ydı. Evliliği Rum imparatoru da çok istiyordu. Böylece İstanbul fatihini kayınpederi olarak devletinin, ailesinin ve kendinin geleceğini kurtarmayı hedeflemişti.

Nihayetinde Osmanlıların altı yüz yıllık tarihinin ilk çeyreğindeki aile üyelerinin evlilikleri, imparatorluğun kuruluşuna katkı sağlama amacını taşıyan siyasal nitelik taşıyordu. Güçlü hanedanları ile kurulan evlilik bağları, güç kazanmanın araçlarından biri halini almıştı. Çıkarlar doğrultusunda güçlerin birleştirilmesi dolayısıyla başka devletlerin tehditlerine de engel olunmaya çalışılmıştı. Güçlü ailelerle kurulan akrabalık Osmanlıların siyasal gücünü arttırırken yönetici ailenin de sağlam ve köklü bir hanedana dönüşmesini sağlamıştı. Bu sadece Hıristiyan hanedanlarla evliliklerin yapılmasıyla değil aynı zamanda Türk beyliklerinden olan Karamanoğulları, İsfendiyaroğulları ve Dulkadıroğulları gibi önemli bölgesel güçlerin aileleriyle yapılan evliliklerle de sağlanmıştı. Evlilik yoluyla kurulan bağ ile asıl elde edilen başarı, ele geçirilen bölgelerdeki halk nezdinde meşruiyet kazanılmasıydı. İster Müslüman olsun, ister gayrimüslim olsun fethedilen yerlerdeki yerleşikler üzerinde hâkimiyetin kabul ettirilmesi ve arada akrabalık ilişkisinin kurulması, Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlenmesine ve bölgenin Türkleşmesine katkı sağlayan en önemli unsurlardan biri olmuştu.

Prof. Dr. Haldun EROĞLU
Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Tarih Bölümü

Die mobile Version verlassen