Ülkemizde her yeni görülen 100 vakanın 9’unu oluşturan kolon, kanser ölümlerinde üçüncü sırada yer alır. Uzun yıllar polip zemininde gelişir, zamanla hücrelerin şekil değiştirmesiyle kansere dönüşür. Klinik araştırma sonuçlarına göre 60’larda görülmesi beklenen kolon kanseri genç yaşlara indi. Günümüzde 35 sonrası artış görüldüğü için; küçük miktarda fakat uzun süreli kan kaybına bağlı halsizlik, yorgunluk, çarpıntı gibi durumlarda vakit kaybetmeden uzmana başvurmak önemlidir.
Prof. Dr. Şuayib Yalçın
Hacettepe Üniversitesi
Kanser Enstitüsü Öğretim Üyesi
Kolon kanseri erkeklerde akciğer, prostat kadınlarda ise meme, akciğerden sonra üçüncü sırada yer alır. İnsanlarda ince barsak ile anus arasında yer alan sindirim-boşaltım sisteminin son 1,5-2 m’lik kısmını oluşturan, kalın bağırsağın iç epitelinden köken alan bir kanser türüdür.
Erkeklerde kadınlara göre biraz daha fazla ve yüzde 90, 40 yaşından sonra görülür. Klinik araştırmalarda ortalama 61 yaşında görüldüğü tespit edilse de gerçek hayatta en sık görülme yaşı 70’tır.
En sık görülen tipi ‘kolon adeno’dır. Kalın bağırsakta özellikle dışkının yoğunlaşmasıyla birlikte bölgede oluşan inflamasyon sonucu gelişir. Önce polipler oluşur. Polip zemininde kanser gelişmişse bile belirti vermeden yapılacak kolonoskopi ile erken tanı ve etkin tedavi yöntemleri uygulanabilir. Erken yakalanan hastalarda tedavi başarısı yüzde 90’lara kadar çıkabilir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi çok önemlidir.
Türkiye’de erkeklerde daha sık rastlanıyor
Sıklığı 70’li yaşlarda zirvede iken 80’den sonra bir miktar azalır. Son yıllarda erken özellikle 35 yaş sonrası sol kolondaki kanserlerde artış var. Sebebi yanlış beslenme, sigara kullanımı, hareketsizliğin yanısıra çağın getirdiği henüz tam tespit edilmemiş risk faktörleri de olabilir. Mide, pankreas, yemek borusu, karaciğer istatistiki olarak önemli olsa da sindirim sisteminin en sık rastlanan kanseri kolondur.
Fazla kilo hastalığa davetiye çıkarıyor
Genetik faktörler hastalığa yakalanmada genellikle yüzde 5’in altındadır. Bu kanserle ilgili önlenebilir ve önlenemez bazı risk faktörleri vardır. Önlenemez risk faktörünün başında yaşlanma gelir ama daha çok çevresel faktörler hastalığı tetikler. Özellikle kişide adenomatöz polip mevcutsa ve büyüklüğü 1 cm’den fazlaysa, yani ilerlemiş polipler riski artırır. Bunun dışında fazla kilolu yani obezite ilk sıralarda yer alır. Göbek-bel çevresinin yağlanması, aşırı yağlı beslenme, kalori değeri yüksek, besin değeri düşük gıdalar, lifli, posalı gıdaları az tüketmek, meyve-sebze tüketmemek hastalığa davetiye çıkarır. Haftada 500 gramı aşan aşırı kırmızı et tüketimi, sigara- alkol kullanımının riski artırdığı biliniyor. Şeker hastalığının kolon kanseri ile ilişkisi de araştırılmaktadır. Bunun dışında ülseratif kolit, Crohn gibi inflamatuar bağırsak hastalıkları bu kansere yol açabilir.
Erken teşhis için hastalığın belirtilerini tanımak önemli
Genellikle erken evrede belirgin bir yakınma olmayabilir. Belirtiler genellikle tümörün yer aldığı noktayla ilintilidir. Sağ kolon adı verilen kalın bağırsağın başladığı yerde oluşan tümörlerde küçük miktarda fakat uzun süreli kan kaybına bağlı halsizlik, yorgunluk, çarpıntı gibi durumlar söz konusu olabilir. İleri yaş ve erkeklerde demir eksikliği anemisi, dışkıda gizli kan tespiti durumunda mutlaka kolon kanseri ihtimali araştırılmalıdır. Sol kolonda ise dışkılama alışkanlığında değişiklikler olabilir ki bunlar oldukça önemlidir. Ayrıca sol tarafta daha ziyade karın ağrısı, gaz gibi yakınmalar, ağrılı dışkılama, dışkıda kan gözükmesi gibi durumlar söz konusudur. Rektum denilen kalın barsağın bitimi olan bölgede gelişen tümörlerde ise ağrı ve makattan kanama sık olarak görülür. İleri evrede ise sarılık, karında şişlik, kilo kaybı gibi yakınmalar da söz konusu olabilir.
50 yaş sonrası yılda bir kez kolonoskopi yapılmalı
Erken teşhis için en doğru yol kolonoskopi ve hastanın dışkılama alışkanlığındaki değişikliklerin doğru gözlemlenmesidir. Kolonoskopiyle çok rahat tanı konulup tedaviye geçilebilir. Bu uygulamadan çekinen kişiler için daha fazla farkındalık yaratabilmek adına toplum olarak çaba sarf etmek gerekir. Tüm bireyler 50 yaşından başlayarak kolonoskopi yaptırmalı ve en az 10 yılda bir tekrarlamalıdır. Ayrıca en az 2 yılda bir dışkı testleriyle kan veya ürünlerinin olup olmadığı tespit edilebilir varsa gereği yapılabilir.
İlk 3 evrede cerrahi müdahale şart
Evre 4 olan hastalarda bile daha çok cerrahi müdahale olması için çalışılır. Değişmekle birlikte evre 2’de ortalama yüzde 30, evre 3’te ise yüzde 40’ın üzerinde metastaz riski olduğu için cerrahi sonrası destek tedavi için kemoterapi verilir. Yeni geliştirilen bazı moleküler ve yeni genetik testler sayesinde kimin ilave kemoterapi alması gerektiğine daha rahat karar verilebilir.
Hasta mutlaka bir tıbbi onkolog tarafından yaşam boyu takip edilmeli, kontrol altında olmalıdır. Başarılı tedavilere rağmen sonradan nüks ve metastaz görülebilir veya kişilerde yeniden polip, tümörler gelişebilir.
Fiziksel aktiviteyle riski en aza indirgemek mümkün
Her yaşta fiziksel aktivite önemlidir. Fiziksel aktivite sadece kilo kontrolü sağlamaz aynı zamanda tüm kanser ve kalp-damar hastalıklarından da korur. Bunun limit ve şekilleri kişiden kişiye değişebilir ama mutlaka fiziksel aktivite yapmak gerekir. İkinci konu kilo kontrolünü sağlamak, bel çevresini mümkün olduğunca azaltmaktır. Alkol-sigaradan kesinlikle uzak durmak, aşırı kırmızı et, yağlı gıda tüketiminden kaçınmak gerekir. Özellikle kırmızı et tüketiminin haftada yarım kiloyu aşmaması yönünde klinik araştırmalar mevcut. Sebze-meyve, posalı gıdalara ağırlık vermelidir. Bunlar primer korunma için geçerli.
Klinik olarak yılda bir ya da iki, yılda bir kez dışkıda gizli kan baktırmak, 50 yaşından sonra kolonoskopi yaptırmak da önemli erken tanı yöntemidir. Çünkü erken tanıda hastalığın yüzde 100’e yakınını tedavi etmek mümkündür.