Kadın, Allah’ın yaratım gücünü verdiği, kâinatı doğuran, ona can veren ve büyüten varlık.
Kadın, Allah’ın yaratım gücünü verdiği, kâinatı doğuran, ona can veren ve büyüten varlık. Kadının gücü, rahminin gücünü keşfetmesi ile doğru orantılıdır.
Bir kadın, utanç duygularından, bastırdığı hislerden, toplumun kurallarından, ailesinden gördüğü öğretilerden gelen yanlış düşünceleri fark ettikçe ve kendi öz benliği ile yeniden ilişki kurmaya yöneldikçe huzuru yakalar.
“Rahim karanlık ve derindir. Bir nevi kâinattır. Dünya nasıl bu kâinatın içinde yaratıldıysa insan da rahmin içinde Yaradan’ın takdiri ile Er Rahim esması ile yaratılmaktadır. Rahim yaşamı yani insani doğurur. “
Rahim yaratım gücü ile kadına Tanrıca olduğunu, özel olduğunu hatırlatandır. Fakat özellikle bazı toplumlarda sadece gebelik ile hatırlanır. Rahim sadece bir organ değil Allah’ın isimlerinden “er Rahim“ esmasının kadındaki yansımasıdır.
Rahman isminin dünyadaki erkek yani eril enerji iken, Rahim enerjisi ise kadındır. Rahim enerjisini Rahman ile karşılaştırırsak içeriye dönük durağandır. Dişil enerji rahimden dolayı sevgi, şefkat, kabulleniş, teslimiyet yani durağan özellikler içerir.
Dişiliğiyle bütünleşmemiş eril eylemler ise öfke, şiddet, hırs, yokluk ve savaşa sebep olur. Bu günlük hayatımızda da, dünyada da böyle tezahür eder. Bu yüzden de hepimizin içinde bulunan eril ve dişil enerjinin dengede ve doğru kullanılması lazımdır.
Baz toplumlarda sadece biyolojik çocuk doğurmuş kadınlar kutsal bir yere konur. Aslında rahim şefkat, beslemek, büyütmek anlamlarına geldiğine göre bu sadece biyolojik doğurmakla ilgili olamaz. Doğurmak sadece bir bebek dünyaya getirmek değildir.
Bunu hatırlayarak kadınlar doğursun veya doğurmasın, erkek eşi olsun veya olmasın bu dünyaya katabileceği güzellikleri ve yaratabileceklerine odaklanmalıdır. Her kadının küçük büyük bir yeteneği vardır ve bununla çok güzel yaratımlar yapabilir. Harika yemekler pişirebilir, yazılar yazabilir, koruyucu anne olarak terk edilmiş çocuklara şefkat ve bakım verebilir, insanlara ruhani yol gösterebilir, evsizlere ihtiyacı olanlara maddi ve manevi yardım edebilir, doğayı ve hayvanları koruyabilir.
Kadın besler, büyütür ve şefkat verir. İster doğaya ister bir canlıya, ister kendi çocuğuna. Bu noktada unutmamak lazım ki sadece biyolojik doğum yaparak güce sahip olma, yani ana kraliçe olma gibi hedefi olan kadınlar eril enerjiyi küçümse-yemez.
“Hatırlayalım, Rahman vermeden Rahim tek başına üretemez.“
Kadın önce feminen, maskülen, doğal yönleri ile barışıp, kendi içinde yaratımını gerçekleştirirse dünyası çok güzel bir cennete dönecektir. Bu da gerçek dünyaya yansıyacaktır.
Tüm annelere saygım ve sevgim sonsuz. Fakat dünyaya çocuk getirme fikrini eşlerin huzurlu, mutlu olduğu yuvalarda sonuna kadar destekliyorum. Bazı kadınların sadece çocuk sahibi olmak için özellikle Avrupa gibi yerlerde babasız, sevgisiz, mutsuz ortamlara çocuk getirmesini veya yurdumuzda bazen bu maksat ile tabiri caiz ise koca bulmak fikrini çok bencilce ve yanlış buluyorum.
Psikolojik olarak sağlıklı bir nesil için mutlu bir yuvada, şefkatli bir anne ile birlikte güçlü bir baba figürüne de ihtiyaç var. Hoş sadece bana ait düşünceler değil bunlar. Tüm dünyada psikologlar ve uzmanlar mutsuz ailelerde veya baba rol modeli
olmadan yetişen çocukların birçok probleminin temelinde bunların yattığını iletiyorlar.
Psikolojisi sağılıkla bir nesil için mutlu bir yuvada, şefkatli bir anne ile birlikte güçlü ve otoriter bir baba figürüne de ihtiyaç olduğunu belirtiyorlar.
Doç. Dr. Oktay Aydın; Çocuk sahibi olmadan önce bu üç soruya cevap verilmesi gerektiğini iletiyor.
1. Ekonomik Yeterlilik Düzeyi
“Para mutluluğu garanti etmez ama parasızlık mutluğu garanti eder“ şeklinde özetlenebilir. Bu nedenle, eşlerin ekonomik olarak bir alt yapıyı oluşturduktan sonra çocuk sahibi olmalarının doğru olacağını söylemek mümkün.
2. Evliliğin ve çiftler arası ilişkinin kalitesi
Eşler arasındaki ilişkinin belirli bir olgunluk düzeyine erişmesi çok önemli. Bu nedenle evlendikten sonraki ilk bir yıl içerisinde çocuk sahibi olmak riskli. Bazı evliliklerde ilk yıllarda eşler arası sorunlar çıktığında, çevredeki çok bilen büyükler “Bir çocuk yapın hepsi geçer“ diye komik tavsiyelerde bulunurlar.
Bu tavsiyeye uyan kimi çiftlerde ise fatura dünyaya getirdikleri çocuklarına çıkar.
3. Eşlerin duygusal olarak bir çocuğun sorumluluğunu almaya hazır olup olmaması
Kişisel dünyasında, bir çocuğun sorumluluğunu alamayacak olmasına karsın, ya âşık olarak ya da aile büyüklerinin yönlendirmesiyle evlenen birçok kadın ve erkek, sonraki yıllarda büyük acılar yaşar.
Çocuk sahibi olmadan önce, “Ben bir çocuğun sorumluluğunu alıp büyütebilecek bir ruhsal dengeye ve duygusal güce sahip miyim?“ diye kendimize sormak zorundayız.
Yazar: Nisan Kılıç