BİLGİ EN BÜYÜK ZENGİNLİK

Ey can! Sana can derim ama bil ki candan da ötesin benim nazarımda. İnsan, sözlerini ancak candan öte kimselere emanet eder çünkü. Özellikle emanet diyorum. Zira aldığın hiçbir şeyi kendinde saklayamazsın. Anlatmak, aktarmak, açık etmek istersin. Sana yarayandan ya da yaramayandan, bir başkasının da fayda sağlamasını dilersin. Kâğıdım ve kalemim sana emanet bırakma niyetindedir, bilesin. İki dudağımın arasından çıkacak olan cümleler, senin kulaklarına doğru yol almak ister. Benden sana, senden evladına… Böyledir bu silsile, birileri yazacak, diğerleri dinleyecek. Vakti zamanı erince şu önümdeki kâğıt, kalem ve dahi kelam, el değiştirecek. Ancak öyle her elde durmaz bu kalem ve kâğıt denilen yarenler. Önce kulağını eğiteceksin, can-ı gönülden dinleyeceksin, duyduğun her şeyi dimağında sindireceksin. Bir söyleyip iki demleneceksin. En sonunda da bileceksin! Neyi mi? Kendini, haddini, hududunu, özünü, sözünü. Bilmek ki sana nice kapılar aralayacak, nice pencereleri sonuna kadar açacak. Olmazdan olura doğru nice merdivenler kuracak, bilmezden bilire kadar sayısız taşlar döşeyecek yoluna. İşte sen bu taşların üzerine basa basa, kırk ölçüp bir biçerek ilerleyeceksin.

Bazen açılacak, haddinden fazla aralık olacak taşların arası. Tereddütte kalacaksın, dengede durmak yoracak seni. Belki geri dönmek isteyeceksin, olabilir, insanlık hâli. Her yola çıkan sonuna kadar vardı diyemeyiz. Kimileri yarı yolda kalır, pes eder, vazgeçer. Varmak da bir nasip işidir, kalmak da. Fakat şunu unutma evlat! Ne demiştik? Kendini tanı. Hududunu bilen insan, nereye kadar gidebileceğini de bilir. Sınırları bilinmeden çıkılan yol kim bilir seni nerelere götürür. Ya da nerelerde bırakır?

Bilmek derken, bilgi derken nerelere geldik bak evlat. Bunca çaba, bilginin gücünü anlatmak içindi elbette. İnsanoğlu böyledir işte, söyleyeceği şey aslında bir cümleye sığacakken, satırlar dolusu konuşur. “Az konuş, öz söyle” dese de nice bilgeler, mektubumu uzun tutmak isterim ben. Evlat dediğinin her söz gölgesine ihtiyacı vardır, bilirim. Bugün bu kastettiğim anlam kendini ayan beyan ortaya koymasa da yarın, belki onun da ertesinde değerini anca bulacaktır. Küçük bir tohumdan fideye, fideden ağaca ve en sonunda koskoca bir çınarın gölgesinde derin düşüncelere dalmış bir çift göze rastladığın zaman, işte o zaman kastım vuku bulacaktır. 

Ey can! Bilgisizlik dediğin kapkaranlık bir orman. El yordamı ile nereye kadar ararsın yolunu? Rastgele nasıl yürürsün? Nasıl bulursun yönünü, arkanı önünü? Gel sen lafımı yabana atma. Bilgiyi kendine rehber tayin et. Aydınlansın ufkun, parlasın akıbet. Kir dediğin berrak sularda yunulur.Bilgi ile göğe bile yol bulunur.* Sadece göklerle değil elbette işimiz. Dilersen yerin yedi kat altına in, yine bilgi yine bilgi. Tünel olur da aydınlığa çıkarıverir seni. Nice mücevherlerden daha kıymetlidir şu bilgi, bunu bil evlat. İnsan gönlü, dipsiz bir deniz gibidir. Bilgi onun dibinde yatan inci sayılır.* Var mıdır bundan daha manalısı? Yoktur elbet. Bunu anladığın gün aç mektubumu bir kez daha oku. Oku ki incilerin ışıldasın, gönlüne güzellik, ömrüne esenlik yayılsın. 

Bilmek ki kimi zaman kibir yaratır insanda. Yok yere büyüklenir, o kadar ki küçük dağları bile sahiplenir. Bilginin ışığı gözlerini kamaştırır, dimağını karıştırır. Olmaz değil, olur! Dedim ya; insanız nihayetinde. Böyle vakitlerde dönüp özüne bakasın. Kendinden çıkıp yine kendine varasın. Tevazu denilen sadeliği, bilginin hemen arkasına koyasın. Bak o zaman o dağlar mı daha yüce, sen mi? Aç kulağını da dinle ne söyler bu kalem, bu kâğıt, bu dil. Herkesin bilgisi kadar büyük olduğunu bil.* Nice âlimler geldi geçti şu cihandan; coşkun akan ırmaklardan daha duru, binlerce yıldızdan daha parlak, demirden sağlam, kordan sıcak, tüyden hafif. Hafif dediysem, bastığı yeri incitmeyen. Hiçbir canlıya kem gözünü değdirmeyen. 

Bilmek ey can, bilmek! Üç günlük dünyada kazanabileceğimiz en okkalı servet. Bırak altını akçeyi, gümüşü ziyneti, hatta karun kadar zengini. Bilmenin yerini tutar mı hiç dünya malı? Tutmaz evlat! Tutmadı ve tutmayacak da. Ezelde de böyleydi bu düzen, bundan sonra da böyle olacak. Yaşayacak ve göreceksin. Yazdıklarım sana delil olsun. Bunca iz bırakma telaşım, bunca uzun yazışlarım bundan sebeptir belki de. Geçmişten geleceğe, yaşanmıştan yaşanacağa bir emare. 

Sözü yine fazla uzattık, gücendirdik mi dersin vakti? Yorduk mu dersin gözümüzün ferini? İyice aşındırdık mı, evvelden eprimiş urbamızın yenini? Eseflenme evlat! Bil ki sen okudukça ben yazarım. Sen dinledikçe ben söylerim. Farzı mahal yapamadım bu dediklerimi. Gücüm kâfi gelmedi de bırakıverdim mürekkebi, hokkayı. Az önce de dedim ya; insanız, her şey gelir başa. Ufacık tüy dediğin konar da iz bırakır koskoca taşa. Olmaz dediğin olur, bulmaz dediğin bulur. Gün gelir de habersiz kalırsan şayet, gönlüne bak. Kendini kendine kılavuz et. Hududunu yokla, adımlarını ölç. Unutma! Yolunda her daim taşlar döşeli. Yürüyüp gitmek de senin elinde, vazgeçip dönmek de. Velhasıl kelam, sözlerimi sana, seni Allah’a emanet ederim. Yolun açık, bahtın gür olsun. Nasibin hayır, gönlün hür olsun. Selametle… 

*Kutadgu Bilig

Die mobile Version verlassen