Tarihte olduğu gibi günümüzde de Yahudilik ve Kürtlük arasında tarihsel, etnik ve kültürel olarak özdeşleştirmeye kadar varan yakınlıklar kurulmaya çalışılmaktadır.
“Yahudi Kürtler” olarak nitelendirilen, aslen etnik ve genetik olarak Kürtlükle hiçbir ilgileri olmayan, sadece yaşadıkları coğrafyanın zorunlulukları nedeniyle Kürt dilini ve kültürünü benimsemiş olan salt İbrani – İsrailoğulları’ndan olan halktır. “Yahudi Kürtler” ile Filistin’de yaşayan Yahudiler arasında Filistin’de yaşayan Yahudiler arasındaki münasebetler Filistin’deki çeşitli Yahudi kurumlarınının para toplamak üzere seferber ettikleri “Şelihim” denilen temsilciler üzerinden devam etmiştir. Bununla birlikte “Yahudi Kürtler” ilk olarak 1812 yılından itibaren dini nedenlerden dolayı Filistin’e göç etmişlerdir. Örneğin Almanya daha 1898’de Filistin’de (genel olarak Osmanlı coğrafyasında) Alman nüfuzunu arttırmak için Filistin’deki Almanca konuşan Yahudiler’e yakınlık gösterirken İngiltere, I. Dünya Savaşı öncesinde, döneminde ve sonrasında Yahudiler’e Filistin coğrafyasında bir bağımsız Yahudi Devleti kurmak için gayret etmiştir. Bu bağlamda Siyasi Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl, resmen 1948’de kurulacak olan “Yahudi Devleti” Siyonist İsrail’i 28Ağustos 1897’de Basel’deki I. Siyonist Kongre’de fiilen kurduğunu kongreden dört gün sonra günlüğüne not düşmüştür.
Herzl’in fiilen kurduğunu belirttiği bu Yahudi devletinin bulunduğu Filistin’de ilk Yahudi yerleşimler kurulmaya başlandığında “Yahudi Kürtler” İslam coğrafyasında yaşayan Yahudiler arasında Filistin’e göç eden ilk grup olmuşlardır. Bu şekilde 20. YY. başında Urumiye bölgesindeki Yahudi Kürtler Kudüs’e göç etmişlerdir. Herzl’in öncülüğünü yaptığı Siyonistler “Yahudi Kürtler” ile ilgilenmeye 1903’te başlamışlardır. Bu dönemde “Evrensel Yahudi Birliği (Alliance Israilite Universelle) aynı yıl Sine’de,1904’te Kirmanşah’ta, 1907’de Musul’da ve 1911’de Hanekin’de okullar açmıştır.
Sultan II. Abdülhamit’in Yahudi tebaaya geleneksel hoşgörü politikasına ve Alman İmparatoru’nun kucaklayıcı politikasına rağmen Siyonist Yahudiler, bu dönemden I. Dünya Savaşı sonrasına kadar İngiltere’nin Osmanlı topraklarını parçalayıcı politikalarını bazen gizli ve bazen de açık bir şekilde desteklemişlerdir. 1917 Balfour Deklerasyonu ile Filistin toprakları yönetsel olarak parçalandıktan sonra Yahudi – İngiliz işbirliği resmi şekilde askeri bir işbirliğine de dönüşmüştür. Öyle ki, 1918’in başlarında binlerce Yahudi’nin İngiliz ordusuna katılımıyla bir Yahudi Lejyonu oluşturulmuştur. Bu lejyona Filistinli Yahudiler’den daha fazla taraftar toplamak için Yahudiler’e Osmanlılar’ı yendikten sonra bir Yahudi Devletini vaad eden İngilizler’i yücelten İbranice propaganda broşürleri hazırlanmıştır.
İngiltere bir taraftan aralarında Kürtçe konuşan bu Yahudi unsurları kullanırken diğer taraftan petrol yatakları zengin olan Musul ve Kerkük’ü Türkiye’ye kaptırmamak için Müslüman olan Kürt unsurları da Türkiye’ye karşı kışkırtmış, silahlandırmış ve ayaklandırmıştır. 1918’de İngiltere ve Fransa’nın I. Dünya Savaşı’ndan muzaffer şekilde ayrılmaları ve Osmanlı topraklarını parçalamalarının ardından 1921’de Wiston Churchill Kudüs Koloni Komiseri olarak Kudüs’ü ziyaret etmiş ve 1922’de yayınlanan Beyaz Kitabı’nda 1917’deki Balfour Deklarasyonu’nu tasdik etmiş Siyonist harekete açık ve net desteğini ilan etmiştir.
II. Dünya Savaşı döneminde Yahudi Soykırımı uygulayan Hitler Almanyası da Yakın- ve Ortadoğu politikalarında Türkler’e olduğu kadar “Yahudi Kürtler”e değil ama Müslüman Kürtler’e özel bir önem vermiştir. Nazi Tarihçisi Edmund Schopen, 1938’de yayınlanan Yeni Türkiye [Die neue Türkei] kitabında Kürtler’in Ari (Alman) ırkından olduğunu belirtmiştir.
Yahudi katili Hitler de Kürtler’i Alman (Germen) ırkından kabul etmiş olması ve Yahudi nefretinin aksine Kürtler’e sempati beslemiştir. 24 Ocak 1942 akşamı Obersalzberg karargâhındaki masa konuşmasında Hitler, “[…]Berberiler olarak Afrika’da Kürt olarak Küçük Asya’da mukim Germenleri kaybettik[…]” demiştir. Nazi Genelkurmayı’nın Türkiye ve Şark’a dair askeri-coğrafik verilerinde, Kürtler’in yarı göçebe ve hayvancılıkla meşgul olan Farsça’yla akraba bir dil konuşmalarına dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte, ağırlıklı olarak Sünni mezhepleriyle Şii İranlılar’dan ayrıldıkları ve Kürt aşiretlerinin konuştukları farklı lehçelerle de birbirlerinden ayrıldıklarına işaret edilmiştir. Genel olarak ulusal bir bilince sahip olmayan bu Kürtler’in toplam nüfuslarının 2,5 milyon olduğu belirtilmiştir. Türk, İran ve Arap halklarının kesiştiği coğrafyada yaşayan Kürtler’in Türkiye’deki nüfuslarının 1,3 milyon, İran’da 0,6 milyon ve Irak ile Suriye‟de ise 0,5 milyon olduğu ve ne tarihte ne de bu dönemde üçlü bir siyasi birlik ve irade içerisinde olmaksızın Kürtler’in yaşadıkları bütün bu ülkelere önemli ölçüde güçlükler çıkardıklarına vurgu yapılmıştır. Kapalı bir yapıdaki etnik azınlık olarak nitelendirilen Kürtler’in Güneydoğu Anadolu’da, Irak ve İran sınırına yakın yerlerde yaşadıklarına, 1925, 1929 ve 1938’de çıkardıkları ayaklanmalarla Türkiye’ye üstesinden gelmesi zor güçlükler yaşattıklarına ve bu ayaklanmaların askeri güç ile bastırılmış olduğuna işaret etmiştir. Bununla birlikte Faşist Nazi Almayası’nın Kürtler’den kılavuzluk, istihbarat ve aracılık işlerinde yararlanılması tavsiye edilmiştir. Bu bağlamda Hitler Almanyası, Kürtler’in yaşadıkları ülkeler Türkiye, İran ve Irak’taki sorunlu durumlarını sonuna kadar kullanmaya çalışmıştır.
Hitler Almanyası’nın 1945’te savaşı kaybetmesi Kudüs Müftüsü Hacı Emin EL Hüseyni öncülüğünde Hitler Almanya’sı ile işbirliği yapmış olan Araplar’ın çoğunlukta olduğu Filistin Coğrafyası’nda bir Yahudi Devleti’nin kurulması kolaylaşmıştır. Nihayetinde 14 Mayıs 1948’de ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği desteğiyle Ben Gurion öncülüğünde İsrail Devleti resmen kurulmuş ve hemen ertesi günü iki süper güç ABD ve Sovyetler Birliği tarafından resmen tanınmıştır. 1948’de İsrail kurulduğunda buradaki Yahudi nüfus 650.000 Yahudi’den ibaret olup Müslüman Araplar’ınkinden çok daha az sayıdadır. İsrail’in sosyal, kültürel ve ekonomik olarak kalkınmasını kolaylaştırmak ve Müslüman çoğunluğa karşı daha güçlü bir siyasi ve askeri teşekkül oluşturabilmek için Yemen’deki Yahudiler’in hemen hemen tamamı, Irak’taki Yahudiler’in büyük bir çoğunluğu ve Polonya’da Nazi soykırımından kurtulmayı başarabilmiş Yahudiler İsrail’e transfer edilmişlerdir. İsrail’e yapılan bu Yahudi nüfus transferleri arasında en dikkat çekici olanı hiç şüphesiz Irak’tan hava yoluyla transfer edilen “Yahudi Kürtler” olarak anılan Kürtleşmiş Yahudiler’dir. 1951 yılı itibariyle yaklaşık 300.000 Yahudi Kürt’ten ortalama 120.000 “Yahudi Kürt” Irak’tan İsrail’e Ali Baba Operasyonu ile transfer edilmiştir.
Günümüzde İsrail’de 200.000 Yahudi Kürt yaşamaktadır. İsrail’deki Yahudi Kürtler birçok sektörde olduğu gibi İsrail Bakanlıkları’nda emniyette ve orduda temsil edilmektedirler. Bunun en dikkat çeken örneklerinden bir tanesi 1999 yılında Netenyahu kabinesinde Yahudi bir Kürt olan General Yitzhak Mordechai’nin Savunma Bakanı olmasıdır. Bundan daha dikkat çekici olanı ise Yahudi Kürtler’in 1975’ten bu yana “Knesset” adı verilen İsrail Meclisi’nde temsil edilmeleridir. İsrail’deki Yahudi ve Kürt entellektüeller aynı dinden iki halk arasında sempati oluşturmak için Yahudiler’in ve Kürtler’in ortak tarihine ve benzerliklerine dair sözde “bilimsel çalışmalar”a dayandırdıkları propagandalardır. Yahudiler’i soykırıma uğratan Naziler’in safsatalarını aratmayacak şekilde bu defa da gfüncel Siyonist Yahudi propagandasına göre, Kürtler genetik olarak Yahudiler’e Ruslar’dan, Anadolu Türkleri’nden, Ermeniler’den, Belaruslular’dan, Berberiler’den, İspanyollar’dan vs. çok daha yakındırlar. İsrail’de yaşayan Yahudi Kürtler tarafından kurulmuş olan Kürt-İsrail Dostluk Birliği sözde genetik akraba olan bu iki toplum arsında sempatiyi geliştirecek çalışmalar yürütmektedir. Bu türden siyasal ve kültürel faaliyetler o kadar absürd bir şekil almıştır ki, Hitler Almanyası’nın Yahudi katliyamının bir benzerini Saddam Hüseyin’in Irak’taki Kürtler’e uyguladıklarını iddia etmekte ve Yahudi soykırımı ile özdeşlik ve kader birliği kurulmaya çalışılmaktadır. Ancak burada dikkat çeken Kürtçe konuşan Yahudiler vasıtasıyla, yaşadıkları ülkeler Türkiye Suriye, Irak ve İran’a sorunlar yaşatan Müslüman Kürtler’in de aynı proje çerçevesinde Siyonist emellere alet edilmesidir. Çeşitli Kürt ve Yahudi yazarlar, Hitler’in Kürtler’i Germen – Alman ilan eden safsatasını aratmayacak şekilde “bilimsel çalışmalar” a dayanarak Hz. İbrahim’in bir Kürt olduğunu belirtmişlerdir. Öyle ki, Mesut Barzani ve ailesinin Yahudi olduklarına dair iddialar ve spekülasyonlar bir yana Molla Mustafa Barzani 1966 yılında Musul ve Kerkük petrollerine yakın ilgi duyan İsrail’e ilk ziyaretinde, dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’a bir “Kürt Hançeri” ile Kerkük petrol rafinelerinin planlarını getirmiştir.
Dolayısıyla, Siyonizm ve Batı Emperyalizmi, yerine ve zamanına göre Kürtçe konuşan Yahudiler’in hem dini hem de kültürel özelliklerinden, Müslüman Kürtler’in etnik özelliklerinden ve yaşadıkları coğrafyalardaki sorunlu sosyal ve siyasi durumlarından siyasi ve ekonomik emelleri doğrultusunda azami düzeyde yararlanmışlar ve yararlanmaktadırlar. Netice itibariyle siyonist ve emperyalist Büyük Güç’ler Kürtçe konuşan Yahudilerle dini ve etnik bakımdan ve bu “Yahudi Kürtler” vasıtasıyla Müslüman Kürtler ile etnik ve kültürel bakımdan bağ kurmaya çalışmaktadırlar. Irak ve Suriye coğrafyasında günümüzde “Müslüman” olarak bilinen binlerce Yahudi Kürt’ün yaşadığı gerçeği ve bu nüfusun İsrail ile türlü şekillerde siyasi ve askeri ilişkiler içinde olmaları, ABD başta olmak üzere İngiltere ve İsrail’in açık destek verdikleri PKK-PYD terör örgütleri elliyle “Bağımsız Kürdistan” kisvesi altında “Büyük İsrail” projesinin örtülü bir şekilde sürdüğünü göstermektedir. İsrail için Kürtler esasen ne mazlum ne de genetik olarak akraba bir halktır. İsrail, ABD ve İngiltere sadece Kürtçe konuşan Yahudiler vasıtasıyla çoğunluğu Müslüman olan Kürt halkı Sözde “Kürdistan” vaadiyle Türk-Arap/İslam dünyasına karşı kısa vadede güçlü bir tampon bölge oluşturmak ve uzun vadede “Büyük İsrail” projesini gerçekleştirmek için alet etmektedir. Bu Siyonist-Emperyalist politika Müslüman Arap ve Türk halkın olduğu kadar Kürt halkın da can ve mal güvenliğini tehdit etmektedir.
Öyle ki bu yolda Emperyalist Büyük Güçler ile birlikte İsrail’in de açık destek verdiği sözde Kürt savunucusu ayrılıkçı terör grupları, İsrail ile ve ABD’deki Yahudi Lobisi aracılığıyla askeri ve siyasi güçlerini arttırmaya çalışmaktadırlar. Bu şartlar altında Yakındoğu’daki istikrarın garantörü iki büyük devlet Türkiye ve İran Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken İsrail Suriye’nin ve Irak’ın üç’e bölünmelerini arzu etmektedir. Suriye’nin ve Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulması emperyalizmin ve Siyonizm’in taşeronluğunu yapan terör örgütlerinin güçlerine güç katması ve Türkiye ile İran’ı çok daha fazla tehdit etmesi kuvvetle muhtemeldir.