Erdoğan`ın Başkan Trump`la sürdürdüğü kişisel ilişkilere dayalı ABD politikası, Biden`ın başkan olmasıyla sona erdi. Biden politikasını geleneksel ABD politikasında olduğu gibi, kurumlar üzerinden yapacağı biliniyordu. Ayrıca Biden daha başkan olmadan, bir röportajda Erdoğan`ın demokratik olmayan politikalarını kastederek: „Türkiye’de muhalefeti destekleyerek iktidarı değiştireceğiz. Darbe ile değil, seçimle“ açıklaması da, Cumhurbaşkanı Erdoğan`a ciddi bir uyarı niteliğindeydi. Biden’in Türkiye`nin iç işlerine karışması anlamı taşıyan bu açıklaması, muhalefet partileri tarafından da eleştiri konusu olmuştu.
Biden`in başkan olduğu 20 Ocak 2021 tarihinden günümüze Erdoğan`ın gün be gün beklediği telefon gelmedi. ABD Temsilciler Meclisinde Türkiye’ye yaptırımları öngören tasarı, Cumhuriyetçi ve Demokrat üyelerin oyları ile 16’ya karşı 403 oyla kabul edildi. Erdoğan`ı çok endişelendiren durum, Tasarıda özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve ailesinin mal varlığı, yatırımları, iş ilişkileri ve ilgili diğer gelir kaynaklarına ilişkin bir rapor hazırlanmasına dair bir madde yer alıyor. Bu tasarının 120 gün içinde uygulanmaya konması, Trump tarafından ertelenmişti. (Dünya, 30.10.2019).
Bu nedenle Biden`in, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın ve ailesinin mal varlığının araştırılması konusunda izleyeceği politika, Erdoğan siyasi geleceği bakımından büyük önem taşıyor. Ayrıca mayıs ayında mahkemede görüşülmesine başlanacak olan Halkbank davası da Erdoğan ve hükümet için önemli bir konu. Halkbank “ABD‘yi dolandırmak amacıyla komplo kurmak, ‘Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası’nı’ İran’a para transferleri yaparak ihlal etmek için komplo kurmak” gibi iddialarla suçlanıyor. 2007-2016 yıllarında 5 milyar 800 milyon dolar şüpheli uluslararası para transferi yapıldığı belirtiliyor. Reza Zarrab mahkemedeki ifadelerinde bu para transferinin Halkbank üzerinden ve doğrudan zamanın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan`la iş birliğiyle yapıldığını açıklıyor. Zarrab mahkemede bu bağlamda kimlere milyonlarca dolar rüşvet verdiğini, detaylı olarak açıklıyor. (Oda TV.. 28.9.2020).
Montrö Anlaşmasının Tartışmaya Açılması ABD`ye Mesajdır
Lozan Türkiye`nin Uluslararası Kuruluş Anlaşması ve Tapusudur. Büyük bir siyasi yetenek ve çaba gösterilerek, uygun uluslararası koşullar ortamında Atatürk tarafından 22 Haziran 1936 da gerçekleştirilen Montrö Boğazlar Anlaşması ise, Türkiye`yi Çanakkale Boğazından Karadeniz`e üzerinde tüm haklara sahip olan tek ülke olarak tanımıştır. Montrö Anlaşması Türkiye’ye, Çanakkale ve İstanbul boğazları üzerinden Karadeniz`e değin, tek başına kontrol etme ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı tanımaktadır. Sözleşme, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere belli koşullarda uygun savaş gemilerinin 21 gün süreyle geçişini sınırlama yetkisi tanıyor. Barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini güvence altına alıyor.
Montrö Anlaşması sayesinde 85 yıldır Karadeniz çatışma ortamından uzak tutulabilmiş ve burada savaş yaşanmamıştır. Karadeniz bu anlaşma sayesinde İkinci Dünya Savaşı da dahil, Dünya`da barış denizi olma niteliğini koruyabilmiştir. ABD`nin ve diğer NATO ülkelerinin savaş gemilerini süresiz bulunduramadığı tek deniz Karadeniz`dir.
Rus Devlet Başkanı Putin: “Bölgesel istikrar ve güvenlik için Montrö ile belirlenen Boğaz’lar rejiminin korunması gerekir” diyor. Rus Dış İşleri Sözcüsü Zaharova ise: “Montrö`nün alternatifi yoktur” diyerek, kuzey komşumuz Rusya’nın Montrö konusunda nedenli duyarlı olduklarının altını çiziyorlar.
Bu nedenle ABD öteden beri, Uluslararası savaş gemilerini Boğazlardan ve Marmara denizinden Karadeniz’e geçirebilme istemekte ve bu yönde zaman zaman bu istemini dillendirmekte ve girişimlerde bulunmaktadır. ABD`nin isteği, büyük siyasi ve askeri karşıtı gördüğü Rusya`yı, en can alıcı yeri olan Karadeniz`den de kuşatmaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Montrö`ya yönelik politikayla, ABD`ye mesaj vermektedir.
ABD`nin bu konuya nedenli önem verdiğini, Ukrayna ve Gürcistan üzerinden izlediği dış politikada da görüyoruz. ABD`nin bu yöndeki amacı çok bellidir. Rusya`yı eski Sovyetler Birliği Doğu bloku ülkeleri olan Baltık ülkeleri üzerinden kuzeyden, Romanya, Bulgaristan ve Gürcistan üzerinden Karadeniz`den, Polonya, Macaristan, Slovakya ve Ukrayna üzerinden Batı-Avrupa`dan, kuşatmak istemektedir. Hatta ABD o denli ileri giderek, Rusya’nın daimî kuzey kapısı olarak gördüğü Ermenistan`a bile Başbakan Paşinyan üzerinden el atmak istedi. ABD ve Batının desteğini bekleyerek Azerbaycan’a saldıran Paşınyan, Azerbaycan’ının Ermenistan işgali altındaki toprakları geri alması için başladığı hâkli savaşta, Rusya belli bir süre geri durarak, Paşinya`a haddini bildirdi. Azerbaycan Ermenistan işgali altındaki Dağlık Karabağ’ı ve diğer beş reyonu geri almayı büyük ölçüde başardı.
104 Emekli Amiralin Montrö Açıklaması
104 yurtsever emekli amiral, yaşamları boyunca çalıştıkları denizlerimizde ve boğazlarda, tam anlamıyla konunun uzmanı oldukları Montrö anlaşmasına ilişkin olarak bir açıklama yaptılar. Bu duyuruyu yapmalarının nedeni, kadınlara eşit haklar, daha güvenceli bir yaşam ve daha iyi koruma hakları sağlayan Uluslararası bir anlaşma olan İstanbul Sözleşmesi`nden, Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın bir gece yarısı tek başına imzasıyla, Türkiye`nin çıktığını açıklaması oldu.
Bu ilişkide Meclis başkanı Mustafa Şentop`a Cumhurbaşkanı “Montrö`yü tanımıyorum derse…” sorusuna, “yapabilir” yanıtı vermişti. Sonradan gelen yoğun tepkiler nedeniyle Şentop bu açıklamasını düzelterek, „Lozan gibi Montrö gibi anlaşmalardan çıkmanın söz konusu olmayacağını da açık bir şekilde söyledim. Bunun imkansızlığını ifade ettim. Başta Montrö olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu, İstiklal Harbi’yle elde ettiğimiz mevzilerle ilgili hiçbir düşünce aklımızdan geçmemiştir. “Açıklamasını yaptı.
104 emekli amiralin, yukarda açıklandığı gibi Türkiye`yi savaştan uzak tutmada yaşamsal önemi olan Montrö konusunda açıklama yapmaları, Türkiye`nin barışını ve çıkarlarını korumayı amaçlayan önemli bir yurtseverlik görevidir. Bu duyuru konunun gerçek uzmanı olan emekli amirallerin yapmaları, en tabii anayasal vatandaşlık haklarıdır da. Demokrasi, Hukuk Devleti, Basın ve Fikir Özgürlüğünden söz eden, ancak uygulamada bunun tam aksini yapan AKP ve Başkanının, bu açıklamaları nedeniyle emekli Amiralleri sorgulamaları ve bazılarının süreli de olsa gözaltına almaları, asla kabul edilemez. Fetö çetesine karşı kararlı duruşları nedeniyle hapse atılmış bu kahraman subayların, açıklamalarını darbe ihtimali gerekçesiyle sorgulanması ve hatta bazılarına elektronik kelepçe takılması, unutulamayacak yüzkarası bir uygulamadır. Bunu şiddetle kınıyorum.
Öte yandan Emekli Amirallerin açıklamasını destekledikleri için, Türkiye Emekli Subaylar Derneği Yönetim Kurulu üyelerinin görevden alınmaları, Türkiye`de Demokrasi, Hukuk Devleti ve Fikir Özgürlüğünün nereye kadar gerilediğinin çok açık kanıtıdır. Gelinen bu durum beni derinden üzmektedir.