MakaleSağlık1Türkçe-1

Beslenme Anlayışı Ailede Şekilleniyor

Doğru beslenme nedir, nasıl olmalıdır?, Bedensel ve zihinsel sağlığımızı korumanın beslenmemizle ilişkisi nedir?, Çocukluktan itibaren doğru bir beslenme anlayışını nasıl oluştururuz? Atıştırma kültürü nedir, nasıl olmalıdır? Sağlıklı “fast food” mümkün müdür? İstinye Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halit Tanju Besler, sağlıklı yaşamla ilgili merak edilen tüm soruları yanıtladı, aydınlatıcı bilgiler verdi.

Sağlıklı yaşam nedir? Sağlımızı korumak elimizde mi?
Öncelikle sağlığın tanımını yaparak başlayalım. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 1948 yılında ilk defa kullandığı tanımı kullanmak yerinde olacaktır. Sağlık, yalnızca hastalık ve/veya sakatlığın olmaması durumu değil, fiziksel, sosyal ve ruhsal yönden tam iyilik hâli olarak tanımlanmıştır. Sağlığımızı korumak tabiİ ki mümkündür. Bireysel olarak yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel olarak aktif olmak, düzenli ve yeterli uyku, tütünden ve bununla ilişkili olabilecek bağımlılık yapabilecek her türlü maddeden uzak durmak ve özellikle 40/50 yaş üzerinde düzenli hekim kontrolü, sağlığın korunmasına hatta sağlığın geliştirilmesine yardımcı olabilecektir.
 
DOĞRU BESLENME YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRIYOR
Sağlıklı olmak, yeterli ve dengeli beslenme kavramları birbiriyle ne kadar ilişkilidir?
Sağlıklı beslenme kısaca; bir bireyin büyümesi, gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre kaliteli bir yaşam sürmesi için gerekli olan enerji ve besin ögelerini alarak vücudunun en küçük yapı taşları olan hücrelerinde kullanması eylemi olarak tanımlanabilir. Bu öğelerin herhangi birinin alınmadığı veya gereğinden az ya da çok alındığı durumlarda, büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur. Sağlıklı bir yaşamın sürdürülmesinde, bir başka deyişle yaşam kalitesinin artırılmasında beslenme alışkanlıkları önemli rol oynamaktadır. Doğru, yeterli ve dengeli beslenme ile düzenli fiziksel aktivite fiziksel sağlığın yanı sıra ruhsal sağlığın da korunmasını ve iyileşmesini sağlar. Bununla birlikte, günümüzde dengesiz beslenme ve hareketsiz bir yaşam tarzının benimsenmesi beraberinde obezite, kalp-damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, osteoporoz gibi pek çok bulaşıcı olmayan hastalığın oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
 
Neden şişmanlıyoruz? Obezite nedir ve neden artıyor?
Obezite artık çağımızın önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Tüm yaş gruplarını ciddi yönde olumsuz biçimde etkilemektedir. DSÖ’ye göre 2019 yılında dünyada 5 yaş altı çocukların 38.2 milyonu obez ve kilolu sınıfındadır. 2016 yılında 5-19 yaş çocuk ve adölesanların/ergenlerin 340 milyonunun obez veya kilolu olduğu saptanmıştır. Dolayısıyla, dünyada obezite ve kiloluluk sorunları ciddi bir şekilde artmaktadır. Ülkemizde de benzer artışların olduğu başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere diğer kurum ve kuruluşlar tarafından bildirilmektedir. Vücut ağırlığı denetiminin bozulması veya bir başka söylemle kiloluluk veya obezitenin temel nedeni, beslenmemizde yiyecek ve içeceklerle aldığımız enerji/kaloride artış, fiziksel uğraşımızın azlığı yani temel olarak enerji dengesizliğidir. Ayrıca, bu dengesizliğe eşlik eden çevresel faktörler, sosyal politikalardaki gelişmeye açık alanlar vücut ağırlığı denetimini bozmakta, obzezitenin gelişmesine neden olmaktadır. Prensip olarak sağlıklı beslenme normları içerisinde yüksek şekerli, yüksek yağlı, yüksek tuzlu ve enerji yoğun yiyecek ve içeceklerden olabildiğince uzaklaşmak ve hareketli yaşamı seçmek gerekir. Ayrıca, besin çeşitliliği ve pişirme yöntemleri de çok önemlidir.
 
“KÖTÜ BESLENME VİTAMİN YETERSİZLİKLERİNE NEDEN OLUYOR”
Kötü beslenme vücudumuzun ihtiyaç duyduğu vitamin dengesini de bozuyor. Kötü beslenme ve dolayısıyla vitamin eksikliği bağışıklık sistemimiz üzerinde ne gibi olumsuzluklara neden oluyor?
Her yaş grubunda ve cinsiyette vitamin gereksinimleri çok farklıdır. Aynı yaşta, aynı cinsiyette ancak spor yapan bir bireyle, yapmayan birey arasında önemli farklılıklar söz konusudur. Dolayısıyla, beslenme bireysel bir yaklaşımdır. Sağlıksız, kötü beslenme vitamin yetersizliklerine neden olmaktadır. Toplumda vitamin ve mineral yetersizlikleri ciddi boyutlarda olup, çözüm için özel önlemler alınmalıdır. Bu türden toplumda görülen vitamin ve mineral yetersizliklerini önlemenin en doğru yolu sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanmasından geçmektedir. Toplumda görülen en yaygın mineral yetersizlikleri; demir, kalsiyum, iyot ve çinko minerallerinde görülmektedir. Vitamin eksiklikleri arasında ise, başta folik asit, riboflavin, D vitamini eksiklikleri gelmektedir. Beslenme, infeksiyon ve immun sistem arasında ciddi ilişkinin olduğu 1950’li yıllardan bu yana bilinmektedir. Yeterli ve dengeli beslenmeyen bireylerde immun sistem fonksiyonlarında bozulmaların, aksamaların olduğu bilinmektedir. Demir, çinko, folik asit, D vitamini yetersizliklerinin immun sisteme ciddi olumsuz etkileri vardır. Bugünlerde tüm dünya Covid-19 salgınıyla uğraşmaktadır. Çok yeni yayınlanmış bir çalışmaya göre, D vitamini düzeyi düşük olan bireylerde hastalığa hem yakalanma hem de hastalıktan etkilenme durumları çok daha yoğun olmakta ve dolayısıyla vitamin yetersizliği ciddi anlamda immun sistem parametrelerini olumsuz etkilemektedir. Aynı şekilde, Covid-19 tedavisinde de, immun sistemi güçlendirmek için özellikle yoğun bakım ünitelerinde C vitamininin yüksek dozlarının kullanıldığı yönünde bazı kanıtlar mevcuttur. Dolayısıyla, hastalıklardan korunmada ve tedavide sağlıklı, optimal beslenmenin çok önemli olduğu hatırlanmalıdır.
 
“BESLENME VE PSİKOLOJİ ARASINDAKİ İLİŞKİ KARMAŞIKTIR”
Beslenme psikolojisi nedir? Beslenme tercihlerimizin ruhsal sağlığımız üzerinde ya da ruhsal sağlığımızın beslenme tercihlerimiz üzerinde etkisi var mıdır?
Öncelikle hatırlatmak gerekirse; sağlıklı beslenme beyin gelişimini, sağlığı ve dolayısıyla bilişsel fonksiyonları olumlu biçimde yakından etkilemektedir. Beyin, lipitler açısından çok zengin bir organ olup, halk arasında yağlı sakatat olarak adlandırılmaktadır. Bu nedenle yapısal özellikleri açısından ve oksijen tüketiminin çok yoğun olması nedeniyle beyin oksidatif hasarlara çok açıktır. Besinlerimizle alınan ve vücudun koruma sistemi içerisinde olan antioksidan yapıların yeterli ve dengeli alınması bu sistemi önemli ölçüde korumaktadır. Ancak beslenme ve psikoloji arasındaki karşılıklı ilişki oldukça kuvvetli ama karmaşık bir süreçtir. Stres durumunda kimimiz aşırı beslenme eğilimi içerisindeyken, kimimiz bıçak gibi kesilen iştah tablosuyla karşılaşırız. Duygu durum bozukluklarında da genellikle aynı karmaşık tabloyla karşılaşırız. Son yıllarda hedonizm, hedonik açlık gibi kavramlar gelişmiştir.  Özellikle bazı psikolojik olumsuz uyaranların devrede olduğu durumlarda, organizmada metabolik substratlar yeterli olsa bile adeta büyük bir açlık tablosu varmış gibi hareket edilerek aşırı beslenmeye yönelinmesi ve en önemlisi de besinleri seçerken özellikle sofra şekeri, glikoz, früktoz içeren basit şekerlerin, doymuş yağlardan zengin ve aşırı tuz içeren besinlerin seçilmesi çok manidardır. Bu da, bireyin içinde bulunduğu ruh halini daha da kötüleştirirken, obezite, kardiyovasküler hastalıklar, metabolik sendrom, kas-iskelet sistemi sorunları gibi bulaşıcı olmayan kronik beslenme ilintili hastalıkların artışına neden olabilmektedir. Bu nedenle sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme ve hareketli yaşam tüm organ ve sistemlerimizin çalışmasında çok önemlidir.
 
BESLENME ANLAYIŞI AİLEDE ŞEKİLLENİYOR
Toplumların beslenme alışkanlıklarını etkileyen faktörler nelerdir? Beslenme kültürünün oluşmasında insanların yaşadıkları coğrafi bölge, eğitim, gelir düzeyi ve kültürel etkileşimler ne kadar etkilidir?
Toplumların beslenme alışkanları birçok faktör tarafından etkilenmektedir. Sosyo-kültürel yapı, etnik düzen, ekonomi, ülkeye ait iklim koşulları, tarımsal üretim ve dağıtım, eğitim-öğretim süreçleri gibi önemli faktörler etki oluşturmaktadır. Toplumun en küçük yapı birimi olan aile içerisindeki beslenme ve tüketim alışkanlıkları çok önemlidir. Toplum yaşamında örneğin ağzına hiç peynir koymayan kişileri incelediğinizde, aile kaynaklı faktörlerin çok önemli olduğunu görürsünüz. Aile beslenme kültürü veya tüketim alışkanlıkları içerisinde yer almayan örneğin pırasa tüketimini bu ailenin çocuklarında da pek görmezsiniz. Ancak, okul öncesi dönemden başlayarak tüm eğitim-öğretim katmanlarında yürütülen doğru beslenme eğitimi, bu süreçleri olumlu etkilemektedir. Ailede kahvaltı yapma alışkanlığı olmayan ebeveynler maalesef kahvaltı yapmanın sağlık açısından önemini çocuklarına aktaramazlarsa daha sonra kahvaltı yapmayan ve kahvaltının önemini bilmeyen bireyler çoğalır.
 
SAĞLIKLI  FAST FOOD TÜKETMEK MÜMKÜN
Fast food beslenme tarzının zararlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak içinde bulunduğumuz yaşam tarzı bizleri fast food kültürünün içine itiyor. Peki, sağlıklı fast food hazırlamak mümkün mü? Fast food’un zararlarını nasıl azaltabiliriz?
Artık hepimiz yaşam koşullarının bir gereği olarak, günlük yaşam dilimimizin büyük bir çoğunluğunu evlerimizden uzakta geçirmek durumunda kalıyoruz. Bu nedenle, gün içerisinde ev ortamı dışında yemek tüketimimiz arttı, artıyor. Sorunuza yanıt olarak şunu söyleyebilirim ki, hızlı yemek tüketim zincirinde çok da güzel bir biçimde beslenmemiz mümkün. Artık sağlıklı beslenme kültürünü benimsemiş bireyler, kahve dükkanlarında bile sağlıklı seçimler yapma imkanına sahipler. Tüketici bilinci ve eğitimi arttıkça, üretim zinciri de bizim taleplerimizi karşılayacak sağlıklı beslenme örüntüsüne sahip yiyecek ve içecekleri sunacaklar, sunmak durumunda kalacaklardır. Hızlı yemek zincirinde yağda kızarmış ürünlerden uzak duralım, ayran ve yoğurt tüketimini artıralım. Yine sebze, salata ve meyve menülerini özellikle seçelim ve tuz ekleme sevdasından vazgeçelim.
 
Atıştırma kültürü nedir, atıştırma alışkanlığı fast food gibi zararlı mıdır?
Sağlıklı beslenme yapılanması kapsamında, gün çerisinde üç temel öğün ve bir veya iki ara öğüne yer vermek uygun olacaktır. Sağlıklı bir birey, saat 08:00 gibi kahvaltı yapıp 12:00 civarında öğlen yemeğini tüketiyorsa ilave bir ara öğün ihtiyacı olmayacaktır. Öğlen yemek saati biraz daha uzayacak olursa 5-6 adet ceviz, badem, fındık, fıstık gibi sert kuru kabuklu kuruyemiş ve 2-3 adet de kuru meyve tüketimi idealdir. Dolayısıyla, ana ve ara ögünler arasındaki zamanlanmayı uygun yapacak olursak, aralarda atıştırmalık olarak abur cubur tüketme ihtiyacımız da olmayacaktır. Abur cubur tüketimi obezitenin en önemli nedenlerindendir. Atıştırmalık da olsa sağlıklı seçimlere yönelmemiz önemlidir. Yoğurt, ayran, kefir, peynir çeşitleri, sert kuru kabuklu kuruyemişler, sağlıklı ortamlarda kurutulmuş meyveler, taze hazırlanmış salatalar uygun seçimler olacaktır.
 
AŞIRI TUZ TÜKETİMİNDE AZALMA VAR
Ülkemizde toplum beslenmesi ve halk sağlığı ilişkisi konusunda ne durumdayız? Sizce Türk insanı nasıl besleniyor?
Türkiye’de maalesef obezite görülme sıklığı artıyor. Aynı zamanda beslenme yetersizlikleri de söz konusu. Bu çarpık yapı gün geçtikçe düzeliyor ancak halen gelişime açık ciddi alanlarımız var. İyileşmeye örnek vermek gerekirse; Sağlık Bakanlığının stratejik planlama ve yaklaşımlarıyla, hipertansiyon başta olmak üzere birçok kronik rahatsızlığın temel nedenleri arasında olan aşırı tuz tüketimi azalıyor. Sağlık Bakanlığının yaklaşımlarına Tarım Bakanlığı da ciddi destek verdi. Ekmekte, zeytinde, peynirde, salçada ve Türk toplumunun yaygın olarak tükettiği birçok besinimizde, teknolojik üretim esnasında eklenen tuz miktarı sınırlandı. Besinlere eklenen şeker ve yağ miktarları azaltıldı. Bunlar çok önemli olmakla birlikte, ülkemizin gıda sektörü de, bu plan ve politikalara uygun hareket etmeye çalıştı, çalışyor. Ancak en önemli atılım, okul öncesi ve ilköğretim çağında eğitim öğretim müfredat programlarına, sağlık, yeterli ve dengeli beslenme, hareketli yaşam ve hijyen gibi kavramlara yönelik içeriklerin girmesi ve uygulanmaya başlanması oldu. Eskiden okul çağı çocuklarında sıklıkla izlenen demir yetersizliği anemilerine bağlı akademik performans yetersizlikleri azalma trendine girdi. Bu çocuklarımızın yeterli ve dengeli beslenmelerine önem vermesine bağlı olarak, enfeksiyon hastalıklarından etkilenmeleri azaldı ve devamsızlık durumları düzeldi, düzelmeye devam ediyor. İlköğretim çağındaki çocuklarda sokaklarda açıkta satılan yiyecekleri almanın uygun olmadığı, hijyenik olmadığı yönünde davranış değişiklikleri artmaya başladı. Hareketli yaşamın önemi vurgulandıkça, yeterli ve dengeli beslenme yaklaşımları arttıkça, obezite görülme sıklıklarının da azalması söz konusu olabilecektir.
 
“LEZZET TEK KRİTER OLMAMALI”
Instagram ve Youtube yemek fenomenleri ve popülerleşen yemek programları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu tarz programlar toplumumuzun beslenme alışkanlıklarını nasıl etkiliyor?
Toplumda sağlık okur yazarlığı, sağlıklı beslenme, hareketli yaşam yaklaşımları ve sonucunda da sağlığın korunması ve geliştirilmesi açısından hiçbir mecra gözardı edilmemelidir. Bunların hepsi çok değerlidir. Tabii bu mecraların süreç yönetişimleri, içerikleri günlük bilimsel normlarda olmalı ve ülkede sağlık otoritesinin öngördüğü ve kabul ettiği normların dışında olmamalıdır. Genel olarak baktığımızda, az da olsa çok iyi örnekler olmakla birlikte, gelişmeye açık çok geniş alanların olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Yemek hazırlama ve pişirme yöntemlerinden tutun da çok yanlış uygulamaların olduğu, besin öğesi kayıplarına neden olacak işlemlerin kullanıldığı, yemek hazırlama aşamalarında çapraz kontaminasyona neden olabilecek uygulamalar, aşırı yağ, tuz tüketimi gibi istenmeyen bazı hataları bu mecralarda görüyoruz. Bunların yayından önce gözden geçirilmesi toplum sağlığı açısından önemli olacaktır. Lezzetin sağlıklı bir yemekte tek kriter olmadığını hatırlatmak isterim.
 
Eklemek istedikleriniz varsa alabilir miyiz?
Geleneksel besinlerimiz olan tarhana, yoğurt, lor, bulgur, mercimek, erişte, tam tahıllı ürünler, pekmez, az tuzlu turşu gibi besinleri tüketmenin önemli olduğunu hatırlatmak isterim. Sebze, meyve, yumurta, süt ve süt ürünleriyle  beraber balık tüketiminin, sağlıklı beslenmede ve dolayısıyla sağlığın korunmasında, geliştirilmesinde hareketli yaşam tarzıyla birlikte çok önemli olduğu hatırlanmalı. Tütün kullanımından mutlaka uzak durulmalı. Son olarak, Covid-19 salgınının maalesef ciddi bir sorun olmaya devam ettiği bugünlerde, yemeklerimizi evlerimizde, ailelerimizle beraber her türlü tedbiri alarak yemeye devam etmenin önemini vurguluyor, sağlık ve huzur dolu güzel günler diliyorum.

Ähnliche Artikel

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Schaltfläche "Zurück zum Anfang"